ÇEVİRİ | İsveç Liman İşçileri Sendikası'ndan Erik Helgeson ile röportaj

Şubat 2025'te İsveç Liman İşçileri Sendikası, Filistin halkıyla dayanışma amacıyla İsrail yüklerine yönelik bir ambargo uygulayarak grev kararı aldı. Ambargonun ilk günü greve öncülük eden Sendika Temsilcisi Erik Helgeson, çalıştığı şirket DFDS tarafından "ulusal güvenlik tehdidi" olarak yaftalanıp işten çıkarıldı.
Mayıs başından bu yana liman işçileri, ulusal toplu sözleşmede iyileştirme talebiyle greve devam ediyor. Taleplerinden biri de sendika temsilcilerinin daha güçlü korunması. Biz de Erik Helgeson ile Göteborg Roro terminalindeki sendika ofisinde bir araya gelip sendikanın tarihini, yapısını, İsrail ambargosunu ve uluslararası dayanışmayı konuştuk.
İzleyicilerimize Liman İşçileri Sendikası ne zaman ve hangi koşullarda kuruldu? Devlet bağlantılı mı yoksa bağımsız bir emek örgütü mü? Hangi sosyo-politik ya da ekonomik sorunlar kuruluşunu koşulladı?
İsveç Sendikalar Konfederasyonu, geçen yüzyılın başında Sosyal Demokrat Parti'yi kurdu. Yani konfederasyon ile devlet arasında kesinlikle bir bağ var; ancak bunun devlet ya da parti kontrolünde olduğunu söyleyemem.
1930'lardan itibaren konfederasyon, devleti ve patronları karşısına alıp pazarlık gücünü artırmak için altındaki tüm sendikaları denetim altına alma ve yetkiyi merkezileştirme çabasına girdi. Bu süreç 1960'larda hız kazandı. O dönem konfederasyon, yerel demokrasinin unsurları olan üye referandumları ve oylamaları ortadan kaldırmak istedi. Ayrıca işçilerin seçtiği temsilciler üzerinde daha güçlü siyasi kontrol kurmak istedi. Bunun için de "ombudsman" adında, tabandan seçilmeyen, ulusal yönetim tarafından atanan üst düzey sendikacılar getirdi. Amaç, bu kadroların tabandan gelen "kötü girişimlere" karşı bir filtre olmasıydı.
Bu yaklaşım birçok sektörde rahatsızlık yarattı. Özellikle Taşımacılık İşçileri Sendikasına bağlı olan liman işçileri şüpheyle yaklaştı; daha militan bir geçmişleri vardı, oylama ve referandum kültürü DNA'larına işlemişti. Örneğin kuzey İsveç'teki tüm yerel şubelerin birleştirilmesi önerildi; bu, toplantı ve oylamalara katılmak için işçilerin çok uzun mesafelere gitmesini gerektirecekti ki bu pratikte imkansızdı. Ayrıca liman işçileri, sosyal demokrat yapıya sadık olmayan kişileri seçiyordu; konfederasyon da bundan rahatsızdı.
Bütün bunlar, konfederasyonun gidişatından büyük hayal kırıklığı duyan bir liman işçileri kitlesi yarattı. O dönemde sendikanın desteklemediği birçok "fiili grev" de vardı. Üstelik ulusal toplu sözleşme konusunda bir anlaşmazlık çıktı; liman işçileri hayır oyu verdi, ama sendika yönetimi imzaladı. Tüm bunlar 1972'de kuzeydeki yerel şubelerin yeni kurallara uymayı reddetmesi ve Taşımacılık İşçileri Sendikasından ve konfederasyondan atılmasıyla sonuçlandı. Sayıları yaklaşık 800'dü. Güney limanlarındaki birçok işçi de onlara katıldı ve birlikte İsveç Liman İşçileri Sendikası'nı kurdular.
Zorlu bir yolculuktu. İlk 48 yıl ulusal toplu sözleşme kazanamadık. Buna rağmen durumu fena yönetmedik; 2015'de bizi bitirmeye çalıştılar, başaramadılar. Şimdi tekrar deniyorlar, nasıl sonuçlanacağını göreceğiz.
Politik bakımından, sendikamızın herhangi bir partiyle resmi bağı yok. Siyasetçilerle sadece işçilerin gündemine hizmet edecekse görüşürüz. 70'lerde tek bağımsız sendika olduğumuz için yalnız bırakıldık, saldırıya uğradık; konfederasyon ve işverenler bizi bitirmeye çalıştı. Bu da bizi uluslararası alana yönelmeye itti. Avrupa limanlarındaki işçilerle taban ağları kurduk. Bağımsız olduğumuz için hareket özgürlüğümüz vardı. Sosyal demokratlar, Şili'deki diktatörlük veya Güney Afrika'daki apartheid gibi konularda konfederasyona sessiz kal demiş olsa da biz dinlemek zorunda değildik ve çoğu zaman ilk harekete geçen biz olduk.
Sendika yapınızda yöneticiler nasıl aday gösteriliyor ve seçiliyor? Seçim süreci nasıl işliyor?
Yerel şubelerde her yıl genel kurul yapılır. Bazı görevler iki yıllık, bu yerellere göre değişir. Örneğin Göteborg'da başkan iki yıllığına seçilir. Diğer tüm görevleri her yıl yeniden seçiyoruz. Tüm taban üyeleri aday gösterebilir.
Son grev kararı ne zaman alındı? Yönetim mi karar verdi yoksa taban oylamasıyla mı belirlendi?
2010'da Özgürlük Filosu girişimiyle taban üyeleri imza topladı; biz de destek olduk, yükleme yaptık, yüklerin Yunanistan'a ulaşmasını kolaylaştırdık. Sonra gemiler basıldı, 8 kişi öldürüldü. Ulusal yönetim olarak hızlıca karar alıp 10 günlüğüne İsrail yüklerine ambargo koyduk. Ama referandum yapılmadan alınan hızlı karar sendikada yarılmaya yol açtı. Bundan ders çıkardık.
Son Gazze savaşı başlayınca, üyelerin önüne geçmemek için daha yavaş ve temkinli ilerledik. 2023 Kasım'da belki çoğunluğu yakalardık ama üyeleri dahil etmeden yapmak istemedik. 2024 yazında, konuyu nasıl daha tarafsız şekilde üyelerin oyuna sunabileceğimizi tartıştık. Ulusal yönetim, Kasım'da ulusal genel kurul çağrısı yaptı. Öneri, "doğrudan eylem" değil, üyeler arasında referandum yapılmasıydı. Kapalı oylamada çok net bir şekilde "referanduma gidelim" kararı çıktı. Aralık'ta referandum yapıldı; yüzde 68 evet dedi. Böylece Ocak'ta süreci başlattık.
Bu eylem ulusal iş yasalarına göre yasal koruma altında mıydı?
Evet. Eski mahkeme kararlarından oluşan bir içtihat var, nereye kadar gidebileceğimizi gösterir. İsveç Anayasasında dayanışma ve siyasi grevler korunur, ama şirketleri fazla zorlayan siyasi grevlere izin yok. 1980'de Şili'deki faşist rejime giden yüklerin bir hafta blokajı ile ilgili bir karar bulduk, biz de bu sınırlar içinde kaldık.
İhracatın düşük olduğunu, asıl ithalatın önemli olduğunu gördük. İsveç ordusu İsrail'den çok sistem alıyor; muhtemelen yüz kat daha fazla alıyor. İsveç halkı, "biz çok silah satıyoruz, ama kullanılmıyor" zanneder. Ama çoğu üçüncü taraflara satılıyor, sonra savaşlarda ortaya çıkıyor. İthalat ise düzenlenmiyor ve devasa kontratlar var. Çoğu hassas teknoloji muhtemelen uçakla geliyor. Yani blokajımız sembolik kaldı; ama çocukların ve sivillerin Gazze'de yaşadığı acıyı gündeme taşımak için işe yaradı. Mahkemede patron "bu İsveç'in savunma yeteneğine darbe vurur" dedi. İlk duruşmada mahkeme karar vermedi, ikinciye daha iyi hazırlandık ve 4 Şubat'ta mahkeme eylemin yasal olduğuna karar verdi. Aynı gün de beni kovdular.
Sizi işten çıkarmaları yasal mıydı?
Hayır. Blokaj yasaldı; beni işten çıkarmak değil. Bence İsrail/Filistin konusunun bölücü olacağını düşünüp, "nasıl olsa kimse karşı çıkmaz" diye fırsat bildiler. Ben ulusal toplu sözleşme müzakere heyetinin de başındayım; sendikaya ve bana zarar vermek istediler. Ama planları tutmadı. Hatta sağcı medya bile en başta kuşkuyla yaklaştı. Bence "ulusal güvenlik tehdidi" diye basın açıklaması yapmaları yanlış bir adımdı.
Toplu sözleşme görüşmelerinde talebimiz, seçilmiş temsilciler için daha güçlü koruma. Pratikte, patron aynı şeyi yaparsa daha yüksek ceza ödeyecek. Şimdi bile yasal olarak haklı gerekçe olmadan kimseyi atamazlar, ama "işbirliği sorunu var" diyerek tazminat ödeyip kurtulabiliyorlar. Biz, bu cezaların şirketin büyüklüğüne bağlı olarak artmasını istiyoruz.
Bu grevle hangi temel mesajı vermek istediniz? Filistin halkına ve İsrail devletine mesajınız nedir?
İsrail devletine mesajımız: Filistin halkını ezdiğiniz sürece sizin mallarınızı almak ya da ekonominize katkıda bulunmak istemiyoruz.
Filistin halkına gelince… Açlıktan ölen insanlara mesaj vermek biraz çaresiz hissettiriyor. Ama umarım Gazze'de bütün bu korkunçlukları yaşayan bazı insanlar, dünyada hala direnenlerin olduğunu, bazı dengelerin değişebileceğini, geleceğin bu kadar karanlık olmayabileceğini görür. Hala insan haklarına ve uluslararası hukuka inanan çok insan var. Büyük güçler "artık insan hakları yok" mesajı veriyor; biz bunu kabul etmiyoruz.
Greve başlamadan hukuki riskleri biliyor muydunuz?
Evet ve hayır. Şirketlerin dava açacağını biliyorduk; her eylemimize dava açıyorlar. Ama beni kovacaklarını beklemiyorduk.
Şimdi geriye dönüp bakınca pişman mısınız?
Hayır.
Şimdiye kadarki en büyük başarınız neydi?
Somut bir kazanım olmadı, beklediğimiz gibi. Ama kamuoyunda bir ay boyunca Gazze'de olanları konuşturduk; İsrail ile süren askeri ticareti gündeme getirdik. Araştırmak yasak, ne taşındığını bilmiyoruz. Elimizden gelen buydu, bununla gurur duyuyorum.
Size gönderilen dayanışma mesajları daha çok İsveç'ten mi yoksa uluslararası alandan mı geldi?
İkisi de. İlk ay çoğu İsveç'ten geldi; hala yavaş yavaş dünyaya yayılıyor. Liman işçileri ve başka sendikalara da ulaşıyor. Bazen beklenmedik yerlerde konu gündeme geliyor. Belki çok önemli olur, belki olmaz; kimse bilemez. Güney Afrika'da da öyleydi; ilk biz başlattık ama en önemli özne biz değildik. Olof Palme başbakanken etkisi daha büyüktü. Ama bir şey diğerinden ayrı düşünülmez. Bizim yaptığımız, başka sendikaları bile etkileyebilir. Sonuçta elindeki olanaklarla elinden geleni yapmak zorundasın.
İsveç işçi sınıfından nasıl bir destek bekliyordunuz? Daha fazla grev mi?
Hayır, bu gerçekçi değildi. Konuyu gündeme getirmeleri yeterdi; bence bunu başardık. Son 40 yıldır kimse için bir şey yapmamış sendikalardan birden grev beklemek gerçekçi olmazdı. Ama bazı genel kurullarda konunun tartışılması, bazı oylamalarda farkın çok az olması bile büyük bir gelişme.
Bağımsız medya ve alternatif platformlar sizce nasıl bir rol oynamalı?
Hem ana akım hem küçük medya konuya geniş yer verdi. Küçük medya gazetecilik yaparsa, ana akımı bile etkileyebilir. Ana akımda bile Gazze hakkında söylem değişti. Bağımsız medya bizim için önemli; sesimizi duyuruyor. Ama yine de kamuoyunu asıl şekillendiren hala ana akım medya.
Son olarak eklemek istediğiniz, çağrı veya düşünceler var mı?
Son aylarda Gazze ile ilgili uluslararası sendikalar bize ulaştı. 25 yıldır uluslararası ilişkiler kuruyoruz. Şimdi daha küçük sendikalar da soru soruyor, bazen de yeni girişimlerin tohumu oluyor. Marsilya'da gemide İsrail'e makineli tüfek parçası taşıyan konteyner olduğunu öğrenen işçiler yüklemeyi reddetti. Gemi İtalya'ya geçti, oradaki liman işçileri de peşine düştü. Zincirleme etki yaratıyor. Hükümet müdahalesi olmadan askeri ticareti durduramazsın; ama taşımada yeterince aksama olursa çok pahalı olur. Güney Afrika'ya da öyle oldu; ithalat ve ihracat devam etti, ama çok pahalıya mal oldu. Rus gazı hala geliyor diyen var; evet, ama altı ayda bir geliyor ve büyük tartışma yaratıyor. Ruslar artık aynı fiyata satamıyor, bu da baskı anlamına geliyor. Baskı da farklı ülkelerde farklı etki yaratır. Daha çok böyle girişim çıkarsa, virüs gibi yayılır. İsrail'le ticaret yapmak isteyenler, geminin Akdeniz'de aylarca dolanabileceğini görür; bu da baskı yaratır.
*İsveç Liman İşçileri Sendikası Temsilcisi Erik Helgeson'un Växjös Gnista'da yayımlanan röportajı Ivana Benario tarafından Türkçeye çevrilmiştir. Röportajın aslına buradan ulaşabilirsiniz.