29 Mart 2024 Cuma

ÇEVİRİ | Hintli çiftçilerin protestosu ve iklim değişikliği

Tarım sektörünün özelleştirilmesi, sadece tarımın ülkenin emekçi nüfuzunun yüzde 50'sinden fazlasının geçim kaynağı olan Hindistan için değil, dünyadaki gelişmiş ülkeler için bile riskli bir gelişme. Öyleyse asıl soru, çiftçilerin neden protesto ettiği değil, Modi hükümetinin neden siyasi sermayesini riskli bir politik reforma harcamayı seçtiği.

Hindistan'da devam eden çiftçi hareketi, ülkenin dört bir yanından yüz binlerce kişi iki ayı aşkın bir süredir Yeni Delhi'yi kuşattı. Hem eylemciler hem de hükümet ayak diretiyor, saflaşma ve şiddet ihtimali gün geçtikçe artıyor.

Yerel ve uluslararası raporlar, çiftçi hareketinin kökenini Eylül 2020'de Narendra Modi hükümeti tarafından yürürlüğe sokulan üç yasaya dayandırıyor. Bu yasalar, ülkenin tarım sistemini -tedarikçi bir üretim sisteminden talebe dayalı bir sisteme- kökten değiştirmeyi hedefliyor. Temelde, bu üç yasa tarım sektöründeki düzenlemeleri gevşetmeyi ve sözleşmeli çiftçiliğin kapısını kırarak açmayı hedefliyor. Çiftçiler, bu yasaların kendilerini büyük şirketlerin insafına bırakacağından ve devletin tarihsel olarak tarımsal üretimi sübvanse ettiği, çiftçileri ve halkı serbest piyasanın değişimlerinden koruduğu çeşitli yerel ve küresel destek programlarını yok edeceğinden korkuyorlar.

Tarım sektörünün özelleştirilmesi, sadece tarımın ülkenin emekçi nüfuzunun yüzde 50'sinden fazlasının geçim kaynağı olan Hindistan için değil, dünyadaki gelişmiş ülkeler için bile riskli bir gelişme. Öyleyse asıl soru, çiftçilerin neden protesto ettiği değil, Modi hükümetinin neden siyasi sermayesini riskli bir politik reforma harcamayı seçtiği.

Cevap basit: Tarım rekabetsiz hale geldi ve bu nedenle hükümetin sübvansiyona devam etmesi sürdürülemez hale geldi. Bu rekabetsizliğin arkasında tek bir sebep yok. Bununla birlikte, doğal kaynakların yanlış yönetimi, verimsiz ve modası geçmiş mahsul yöntemleri ve savurgan tarım uygulamaları gibi bir dizi zorluğun ortasında, Hindistan'ın tarım sektörünü son yıllarda kaosa sürükleyen açık bir faktör, ülke genelinde yağış ve sıcaklıklarda meydana gelen değişimdir.

Hindistan'da aşırı iklim olaylarının, özellikle aşırı yağış olaylarının sayısı 1950 ile 2015 arasında üç kat arttı. Uluslararası Afetler Veritabanına (EM-DAT) göre, ülkede ortaya çıkan ekonomik kayıp 1988-1997 döneminde 20 milyar dolardan 2008-2017 döneminde 45 milyar dolara yükseldi. Sadece 2020 yılında bu rakam 10 milyar dolara yükseldi.

Paradoksal olarak, aşırı yağışların artışına rağmen, toplam yağış miktarı sürekli olarak düşüyor. 2017-2018 arasında hazırlanan Hindistan Ekonomi Anketi'ne göre, ülkedeki yıllık ortalama yağış 1970 ile 2015 arasında 86 milimetre azaldı. Bu uzun vadeli ortalama olan 1056,83 milimetreden yaklaşık yüzde 8'lik bir düşüşe tekabül ediyor. Hindistan'ın tarım arazilerinin yüzde 52'sinden fazlası sulanmamış olduğundan, öngörülebilir ve zamanında yağmura dayandığından dolayı, bu endişe verici bir gelişmedir. Ayrıca, Kharif (muson) ve Rabi (kış) ekim mevsimleri için ortalama sıcaklıklar aynı dönemde 0,45 °C ve 0,63 °C artmıştır. Yağış ve sıcaklık eğilimlerindeki bu hızlı değişiklikler, zamansal veya mekansal olarak tek tip değildir ve ülke genelinde meteorolojik takvimlerin değişmesine yol açmıştır. Geçen yıl, Hindistan Meteoroloji Dairesi (IMD), 80 yılın ardından ilk defa muson mevsiminin başlangıç ve bitiş tarihlerini revize etti.

Bu "iklim değişikliği baskısı ve itkisi" öngörülemeyen aşırı hava olaylarıyla serpiştirilmiş sıcaklık ve yağış modellerinde uzun vadeli değişiklik, hem çiftçileri hem de devleti şaşırttı. Çiftçiler, düşen verimi telafi etmek için tarımsal etkenlerin (sulama suyu, gübre, böcek ilaçları, herbisitler vb.) kullanımını yoğunlaştırdı. Bununla birlikte, üretim maliyeti arttıkça, son yıllarda kar marjları da ortadan kalktı. Birbirini izleyen hükümetler, çiftçiler arasında büyüyen huzursuzluğu, tüp kuyulardan su pompalamak için bedava elektrik, gübre sübvansiyonu ve büyük miktarlarda çiftlik kredi gelirlerinden feragat etme gibi çeşitli programlar yoluyla yatıştırmaya çalıştı. Ancak kayıpları karşılamak için hiçbir destek yeterli olmadı.

İklim değişikliğindeki eğilimlerin tahribatı, doğrudan yarattığı sonuçların ötesinde bir etki yaratıyor. Hindistan'da tarımın sürdürülebilirliğine yönelik en büyük tehdit, ülkenin ekonomi politiğinin etrafında inşa edildiği mahsul modellerinin bozulmasıdır. İklim değişikliğinin yarattığı aşırı belirsizlik karşısında, çiftçiler daha karlı olan mahsulleri yetiştirmekten daha az karlı olan fakat daha az risk taşıyan mahsullere geçmektedir. Ancak, seçenek yoksunluğundan dolayı, toplu halde aynı mahsule geçmek aşırı üretime ve nihayetinde fiyat düşüşüne neden oluyor. Birkaç yıl içinde, bir noktada, Hindistan'daki hemen hemen her büyük ve küçük mahsulün fiyatı çöktü. Borçlar altında ezilen çiftçilerin intihar etme eğilimi ortaya çıktı.

Bu olgunun diğer yanı, bir iklim olayı, herhangi bir ülkede mahsul üretimini azalttığında, küresel pazarda mahsul fiyatını neredeyse bir gecede artırmasıdır. Çiftçiler, yeni mahsuller ekerek hızlı bir şekilde fiyat artışından yararlanmaya çalışırlar, böylece dünya çapındaki ekim modellerini bozarlar. Aşırı üretim ve mahsul kıtlığı arasında kalan Hindistan’ın tarımsal büyümesi son yıllarda oldukça istikrarsız hale geldi.

İklim değişikliğiyle izlenebilen tarımsal bozulma olgusu Hindistan'a özgü değil. Komşu Pakistan'da, sıcaklık ve yağış modellerinde yıllık değişikliğin yanı sıra İndus nehrinin akışlarındaki dalgalanma tarımsal üretimi krize soktu. Yukarı İndus Havzası'ndaki iklim değişikliği ile birlikte izlenebilen İndus sularının daralması, her türlü dağıtım anlaşmazlığını tetiklemiştir; sulama ile elektrik üretimi, yukarı havza nüfusu ile aşağı havza nüfusu, kırsal ve kentsel vb.

Hindistan'da olduğu gibi, savunmasız olan Pakistanlı çiftçilerin iklim değişikliğinden kaynaklanan acil riski en aza indirmek için başvurduğu plansız başa çıkma hareketleri, sistemde büyük etkilere yol açıyor. Emtia pazarlarını istikrarsızlaştırıyor ve çiftçileri iflas ettiriyor. Huzursuzluk, Pakistan çiftçilerini tabandan örgütlenmeye yöneltti. Yalnızca geçtiğimiz beş yıl içinde, ülkenin ağırlıklı olarak tarımsal iki eyaleti olan Pencap ve Sind'deki çiftçiler ülke çapında 700'den fazla protesto, oturma eylemi, miting ve yürüyüş düzenledi.

İklim değişikliği, olağanüstü derecede ciddi adaptasyon sorunları getirmektedir. Nüfusun savunmasızlığı ve başa çıkma yeteneklerinin kısıtlılığı, hükümetlerin tepkileri ve iklim felaketi saldırıları birbiriyle etkileşim halinde olduğundan iklim değişikliğinin toplumdaki yansımalarını açıklamak için yaygın olarak kullanılan toplu büyük veri kümelerinde görünmeyen karmaşık basınçlar ortaya çıkar.

İklim değişikliğinin insan toplumlarına yönelik saldırılarına karşı koymak için yerel ayrıntıların toplamında anlaşılması gerekiyor.

*Zafar Imran’ın 1 Şubat 2021 tarihinde Le Monde Diplomatique de yayınlanan yazısı Ivana Benario tarafından ETHA için çevrilmiştir.