Çepni: 1 Mayıs özgürlük mücadelesini yükselteceğimiz gün olmalıdır

ESP Eş Genel Başkanı Murat Çepni, 1 Mayıs'a giderken partisinin süreci nasıl değerlendirdiğini, çağrılarının ne olacağını ETHA'ya aktardı. Son süreçte yaşanan AKP'ye öfkeyi sistem karşıtlığına evriltmek gerektiğini belirten Çepni, sosyalizmin tek çare olduğu bilincini açığa çıkarmanın önemine dikkat çekti. Çepni, "İşçi sınıfı ve ezilenlerin, politik iktidarı hedefleyen birleşik mücadelesini, politik özgürlük mücadelesini yükselteceğimiz bir 1 Mayıs olmalıdır" dedi.
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun tutuklanmasının ardından başlayan eylemler çok sayıda kente yayıldı. İmamoğlu'nun diplomasını iptal eden İstanbul Üniversitesi önünde bir araya gelen ve barikata yüklenerek eylemlerin seyrini değiştiren gençlerin çağrısıyla 2 Nisan'da ülke genelinde tüketim boykotu yapıldı. Çağrının yapılmasıyla birlikte üretimden gelen güce atıfla genel grev genel direniş şiarı yeniden gündem oldu, öğrenciler eylemlerde sıkça bu sloganı yükseltti.
PKK lideri Abdullah Öcalan'ın çağrısıyla birlikte Kürt sorununun demokratik çözümü için yürütülen süreçle 8 Mart ve Newroz'da alanlar doldu, 19 Mart'ta İmamoğlu'nun tutuklanmasına karşı meydanlarda talepler yükseldi. Önümüz 1 Mayıs. Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Eş Genel Başkanı Murat Çepni ile 2025 1 Mayıs'ına giderken içinden geçtiğimiz süreci, öğrencilerin genel grev genel direniş çağrısını, sendikaların tutumunu ve partisinin perspektifini konuştuk.
'AKP'YE ÖFKEYE KARŞI SOSYALİZMİN SON ÇARE OLDUĞUNU GÖSTERMEK GEREK'
İşçi sınıfı ve ezilenlerin, halklarımızın birleşik mücadelesini, politik iktidar ve özgürlük mücadelesinin yükselteceği bir 1 Mayıs olması gerektiğinin altını çizen Çepni, yalnızca AKP'ye olan öfkenin dillendirildiği bir 1 Mayıs olmaktan çıkarmak gerektiğini dile getirdi. Dolayısıyla, 1 Mayıs'ta AKP'ye öfkeyi sistemin karşıtlığına, sosyalizmi son çare olarak göstermek gerektiğini söyleyen Çepni, "ESP olarak bu perspektifle tüm emekçi kamuoyuna bu çağrıyı yapıyoruz" dedi.
Çepni'nin ETHA'nın sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
İSYAN DALGALARI İÇİNDEYİZ
2025 1 Mayıs'ına gidiyoruz. Partiniz bu yıl 1 Mayıs'ı nasıl değerlendiriyor?
1 Mayıs, işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü. Tüm dünya işçi sınıfı, emekçi halkları kapitalist, emperyalist barbarlığın sömürüsü, zulmü altında savaş politikaları altında hayatını kaybediyor. Özellikle ABD'de Trump'ın zaferi ile Avrupa'da yeni faşist partilerin yükselişinde siyasal ifade bulan dünyanın yeniden paylaşımı doğrultusundaki emperyalist rekabetin yeni bir düzeye eriştiğini görüyoruz. Küresel bir faşizmden üçüncü dünya savaşına kadar bir dizi konu gündemin baş sıralarına oturdu.
Elbette Türk burjuvazisi de bu yeni denge içinde kendi pozisyonunu berkitmeye çalışıyor, oluşan güç dengelerinden kendi yararına sonuçlar çıkarmaya çalışıyor.
Bu tablo içinde bizim esas dikkat kesilmemiz gereken dinamik ise elbette bu gidişata karşı direnen, örgütlenen, sokakları özgürleştiren milyonlar. Yunanistan, Makedonya'dan bizzat AB ve ABD'nin kentlerine kadar kitlesel hareketleri görüyoruz. Aslında 2008 küresel krizinden beri kesintili isyan dalgalarının içindeyiz.
Bu dalgaların içinde 1 Mayıs elbette çok önemli, işçi sınıfının ve emekçilerin moral, örgütlülük düzeyi vb. bakımından dosta düşmana kendini gösterdiği bir gün oluyor.
SARAY FAŞİZMİNE PANZEHİR OLACAK BİR ÖRGÜTLÜLÜĞÜ SAĞLAMAK MÜMKÜNDÜR
Türkiye ve Kuzey Kürdistan bakımından da hala daha iki ayrı kanaldan giden, Kürt halkının demokratik mücadelesi ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne kayyum atama ve belediye başkanı ve CHP'nin cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu'nun saf dışı bırakılması operasyonu vesilesiyle gelişen gençlik ve halk hareketinin birleştirilmesi bakımından bir ilmek olarak değerlendirmek lazım. Çünkü iktidarın planının hem burjuva muhalefeti hem de halkın örgütlü güçlerini bölerek, kendi içinde kısır tartışmaların içine sürükleyerek hem Mehmet Şimşek programını direnişle karşılaşmadan tamamlamak hem de Anayasa değişikliği, erken seçim gibi konularda elini güçlendirmek olduğu aşikar. Bundan çıkışın bütün bu sorunlar karşısında öncelikle emekçi sol güçlerin üçüncü cephesini güçlendirecek adımların atılması ve kitle hareketinin saray faşizmine panzehir olacak bir örgütlülüğe, bir programa kavuşturulmasını sağlamakla mümkündür.
BEKLENEN GODOT GELMEDİ
2 Nisan'da üniversite öğrencilerinin çağrısıyla ülke geneline yayılan bir tüketim boykotu gerçekleşti. Bununla birlikte de genel grev genel direniş şiarı yeniden gündemleşti. Özellikle öğrenciler her eylemde bu şiarı yükseltiyor. ESP olarak bu durumu ve sendikaların tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Son yıllarda çok sayıda eylem ve direniş gerçekleşti. İşçi sınıfı işten atmalara, hak ve ücret gasplarına karşı irili ufaklı çok sayıda eylem gerçekleştirdi. Saray iktidarının İBB ve İmamoğlu üzerinden geliştirdiği özel operasyon, gelişen gençlik ve halk hareketinin CHP'ye "çözüm sandıkta değil sokakta" mantığını dayatması ile kısmen durduruldu. Bu eylemlerde genel grev ve genel direniş sloganlarının, keza Taksim'e çıkma kararlılığı kitle hareketinin içinde öncülerin bilincini yansıtması bakımından değerli ve önemli. Türkiye'de neredeyse 1990'ların başındaki Büyük Madenci Yürüyüşü ve o dönemdeki sınıf dalgasından beri bütün ekonomik ve siyasi krizlerde işçi sınıfı aranan, beklenen "kurtarıcı" güç olarak öne çıkıyor. Ama 12 Eylül'ün temellerini attığı, neoliberal politikalarla hayata geçirilen yeni çalışma sistemleri, taşeronlaştırma, güvencesizleştirme, deneyimli işçi kuşağının tasfiyesi, sendikaların sermaye tarafından ele geçirilmesi gibi bir dizi sorundan dolayı beklenen Godot gelmedi. Arada gelir gibi yaptığı durumlarda da toplumun bütününde heyecan yaratması, işçi sınıfının gücünün, şalterleri indirme gücünün bütün toplum tarafından sezgisel olarak görüldüğünü gösterir.
GREV ÖRGÜTLEYECEK DÜZEYİN OLMAMASI EMEKÇİ SOLUN BAŞARISIZLIĞI
Ama somut olarak işçi sınıfının genel grev örgütleyecek bir düzeyde olmadığını biliyoruz, görüyoruz. DİSK'in hem örgütlülüğünün zayıflığı hem de ona yön veren yönetimlerinin buna uygun olmaması bakımından genel grev örgütlemesi beklenemez bile. Türk-İş, Hak-İş, Türk Metal İş gibi örgütlerin ise iktidarın birer aygıtı olduğu biliniyor. Tabii asıl eksiklik sol, sosyalist partiler olarak bizim bu konudaki başarısızlıklarımız. Yani topu taca atmadan söyleyelim, sosyalist hareket olarak geçmişi çok eskilere kadar götürülebilecek bir sorunla malulüz; işçi sınıfının örgütlenmesinde gerilemeye dur diyecek politika, örgüt ve stratejileri geliştirmedik. 90'lardan beri sendikaların krizini konuşuyoruz ama bir alternatif üretemedik. Bu konuda son yıllarda daha yaygınlık kazanan bağımsız sendikalar da mücadeledeki atılganlıklarına karşın mevcut sorunu aşmamızı sağlayacak bir teorik ve politik düzeyde değil. Ama hem Gezi de hem Kürt halkına karşı savaşta, hem bölgesel işgal girişimlerine karşı hareketlerde görüldüğü gibi genel direnişin de bir genel grevle taçlandırılmadığı koşullarda iktidarı durdurmak, yenmek zor oluyor.
GENEL GREV GENEL DİRENİŞ BİR EYLEM SLOGANI DEĞİL
Genel grev genel direniş bugün için bir eylem sloganı değil, propaganda sloganı. Tam olarak bir mücadele biçimi ve programı. Tekil direnişlerin, itirazların birleştirilmesi. İşçi sınıfı önderliğinde üretimden gele gücün kullanılması. Şalterlerin indirilmesi, işçi havzalarından kent meydanlarının kuşatılması ve kadınlardan gençliğe, emekçi köylülükten emeklilere tüm ezilen kesimlerin genel direnişle harekete dahil olması. Yani grevle direnişin buluşması. Bunun için, halkın ya da sınıfın yüzde elliden fazlasının katılması gerekir gibi tespitler ise tamamen gereksiz ve yanlıştır. Bir hareketten bahsediyoruz ve bu hareket kar topu gibi büyür gelişir. Bize düşen esas görev ise atılan her adımı, her direnişi, her sokak hareketini genel grev genel direniş hedefiyle bağı içinde ele almaktır. Yani hazırlanmaktır. Başarısız her eylemden sonra ruh çağırır gibi genel grev genel direniş sayıklamak en başta bu hedefi zayıflatan bir tutumdur.
Sendikaların durumunu, işçi sınıfının içinde biriken istekleri, sosyalist hareketin örgütlülük durumunu, sınıf sendikalarının durumunu dikkate almadan yapılan her çağrı kaybettirir. Tersine, tüm bu eksiklikleri görüp genel grev genel direniş perspektifine yabancılaşmak da daha büyük yanlıştır.
TOPU KONFEDERASYONLARA YA DA SENDİKALARA ATMAK HATALIDIR
Devrimci sosyalistlerin görevi planlı, programlı ve kararlı şekilde, ilmek ilmek hazırlanmaktır. Boykot sonrası genel grev genel direnişin herkes tarafından gündemleştirilmesi kesinlikle önemli bir gelişmedir. Küçümsemeden, bardağın dolu tarafına bakarak bu ileri durumu harekete çevirmeye girişmeliyiz. Topu konfederasyonlara ya da TİS hakkı olan sendikalara atmak hatalıdır. Hareket zaten en başta devlet ve belediye sendikasına dönüşmüş yapıları aşarak gelişebilir. Mevcut standartlar içinde düşünmeyi de kenara bırakmak durumundayız. En büyük avantajımız, özellikle son eylemlerden çıkartılan sonuçlardır. Herkes, üretimden gelen gücümüzün farkına varmış durumdadır. Bu, birlikte olmanın yaratacağı kahredici gücün farkındalığıdır.
NAFİLE VE TASFİYECİ BEKLENTİ SADECE AKP'Yİ BÜYÜTTÜ
8 Mart ve Newroz'da alanlar doldu, aynı zamanda Kürt sorunu eksenli başlayan bir süreç de var. Böylesine yaygın tartışma ve gündemler varken ESP'nin 1 Mayıs perspektifini açıklar mısınız?
Türkiye'deki demokrasi mücadelesinin temel zaafının Kürt sorununda demokratik ve barışçıl çözümün güçlü bir şekilde sahiplenilmemesi, her defasında çeşitli gerekçelerle bu görevden kaçınılmasıdır. Şimdi de yılların faşist partisinin liderinin Öcalan'ı, yıllardır tecrit altında tuttuktan sonra muhatap almak zorunda kaldığı, Öcalan'ın da "demokratikleşme" çağrısı yaptığı koşullarda hem burjuva ana muhalefet partisi olarak CHP hem de bazı emekçi sol güçler sarayın entrikalarını, Kürt hareketine dair güvensizlikleri gerekçesiyle Kürt sorununun demokratik çözümü için inisiyatif geliştirmek yerine Newroz'da bir tweet atmaktan bile imtina ediyorlar. Kürt sorununu görmezden gelip sadece yoksulluk, yolsuzluk vb. gibi ekonomik taleplerle mücadele edildiğinde halkın daha kolay birlik olacağını düşünüyorlar. Bunun böyle olmadığı defalarca görüldü. Daha da önemlisi, bu nafile ve tasfiyeci beklenti sadece AKP'yi büyüttü. Yoksul Kürt halkı da böyle düşünmüyor. İstanbul'dan Amed'e, milyonlarca Kürt kendi eşitlik ve özgürlük taleplerini görmeyenlere itimat etmiyor, ortaklaşmıyor.
KAZANIM ANCAK HALKLARIN BİRLEŞİK MÜCADELESİYLE MÜMKÜNDÜR
Bütün halk kesimleri nezdinde inandırıcı bir özne olmak için açık, tutarlı ve net bir demokrasi, eşitlik, adalet ve barış programını geliştirmek ve sahiplenmek gerekir. İşçi sınıfının mücadelesi ayrı, Kürt halkının mücadelesi ayrı demek sermaye egemenliğinin istediği, savunduğu, kabul ettirmeye çalıştığı perspektiftir. Kürt sorunun çözümü noktasında geliştirilen adımları ise ESP olarak esasen Türkiye işçi sınıfı emekçi sol hareketi, sosyalistler olarak sahiplendiğimiz koşullarda başarıya ulaşabileceğini düşünüyoruz. Kürt halkının faşizme, sömürgeciliğe karşı her başarı ve her kazanımı ancak halkların birleşik mücadelesiyle, demokrasi ve özgürlük mücadelesiyle mümkündür. Buradan 1 Mayıs'a düşen görev de bir taraftan, işçi sınıfının, emeğin kurtuluşunu, özgürlüğünü yükseltirken bir taraftan da Kürt halkının özgürlüğünü, demokrasisini, eşitliğini yükseltmek durumundayız. 1 Mayıs meydanları bu anlamda 8 Mart'tan Newroz'a, Newroz'dan 1 Mayıs'a dediğimiz gibi, Newrozlarla 1 Mayıs'ın birleştiği bir gün olmak durumundadır.
1 MAYIS BİRLEŞİK MÜCADELEYİ YÜKSELTECEĞİMİZ GÜN OLMALIDIR
Son olarak hem yoldaşlarınıza hem de emekçi kamuoyuna bir çağrınız var mıdır?
1 Mayıs, tüm işçi sınıfı ve ezilen halklar açısından özel bir mücadele günü olarak yükseltilmelidir. Yalnızca güncel olarak yaşanan sorunları ve talepleri yükselteceğimiz bir gün değil, aynı zamanda en önemlisi kapitalist, emperyalist soygun ve sömürü düzeni karşısında sosyalizmi bayraklaştıracağımız, başka bir dünya mümkün diyebileceğimiz bir gün olmak durumundadır. ESP olarak ve tüm emekçi sol olarak tam da bugün kapitalist emperyalizmin, faşizmin savaş ve sömürüden başka yol yoktur dediği koşullarda, başından sonuna silahlanarak halklarımıza dünyayı dar ettiği günlerde "ya kapitalist barbarlık ya sosyalizm" demeliyiz. İşçi sınıfı ve ezilenler, halklarımızın birleşik mücadelesini, politik iktidar ve özgürlük mücadelesini yükselteceğimiz bir 1 Mayıs olmalıdır. Bu 1 Mayıs yalnızca AKP'ye olan öfkemizi dillendirdiğimiz 1 Mayıs olmak zorunda değildir. Bu 1 Mayıs, AKP'ye olan öfkemizi sistemin karşıtlığına sosyalizmi son çare olarak gösterip bayraklaştıracağımız bir 1 Mayıs olmalıdır. ESP olarak bu perspektifle tüm emekçi kamuoyuna bu çağrıyı yapıyoruz.