Cemre Nayir yazdı | İklim kanununu geri çektirdik, sıra mücadeleleri birleştirmekte
İktidarın bu en yaşamsal yasalarla oynama yöntemi şu gibi duruyor: Toplumsal tepkiyi ölçme süreci, ardından bazen yıllarca süren kampanyalarla muhalefeti kırma, tepkinin yükseldiği anlarda bu girişimleri geri çekip gündemlerin karışık olduğu zamanlarda sessiz sedasız yürürlüğe koyma. Tam olarak bunun için mücadele alanlarının doğal kesişim noktalarını tespit etmeliyiz, bunun üzerinden halk hareketini örgütlemeye devam etmeliyiz. Bugün rüzgar halklardan doğru esiyor, sokaklar bir gün bile boş kalmıyorsa, sarayın üstüne kurulduğu o çürük temel sarsılıyor demektir.
Geçtiğimiz iki gün içinde İstanbul Teknik Üniversitesi'nde, bu yıl onuncu kez düzenlenen ve emisyonlarıyla iklim krizini en çok derinleştiren, soykırım suçlarından en çok kar eden, orman köylüsünü topraksızlaştıran, işçiyi kölelik koşullarına mahkum eden şirketlerin buluştuğu "Karbon Zirvesi" düzenlendi. Toplumsal mücadele güçlerine yapılan çağrıyla zirvenin teşhiri için yapabileceklerimiz üzerine bir toplantı aldık ve 14-15 Nisan günleri Polen Ekoloji Kolektifi, Filistin İçin 1000 Genç, Doğanın Çocukları ve İklim Adaleti Koalisyonu'yla ortak eylemimizi İTÜ kampüsü girişinde yaptık. Eylemimizden 1-2 saat sonra iklim kanunu tasarısının mecliste komisyona geri çekildiği haberini aldık.
Eylemi tasarlama sürecinde genci yaşlısıyla, farklı ideolojik yerlerden ve mücadele alanlarından arkadaşlarımızla toplandık ve odağımız netti: Küresel sermayenin yerli işbirlikçileri ve onların devlet mekanizmasına karşı bir eylem örmek. Karar alma süreçlerinde zamanın darlığından dolayı hızlı davrandık ve uzun tartışmalara vaktimiz olmadığı konusunda hemfikirdik. Bu hemfikir olma halini sağlayan temel zemin, iklim krizinin bir sistem krizi olduğu ve acil durum halinde olduğumuz gerçeğinde ortaklaşmamızdı.
Dünyanın her yerinde iklim değişikliği karşısında, hem kapitalizmin krizine bir arayış olarak hem de toplumsal basınç nedeniyle ortaya atılan yeşil dönüşüm politikaları, yeşil veya fosil tüm sermaye kesimlerini nadir ve kritik minerallerin paylaşımı için savaşa itiyor. Dünya tekelleri karlarını maksimize ederken geriye kalan yüzde 99'a, yani hepimize sömürü, göç, hayatta kalma mücadelesi dayatılıyor. Bu arada egemen sınıf, ezilenleri, şovenizm, ırkçılık, cinsiyetçilik, türcülük vb. ile bölerek hegemonyasını da sürdürmek istiyor.
Halklar dünyanın her yerinde bu emperyalist paylaşımdan nasibini aldı; onların payına düşen yoksulluk, geleceksizlik, yaşanmaz bir gezegen oldu. Fakat bunca baskı ve zulüm toplumsal çelişkileri keskinleştirerek patlamalara yol açıyor. Halklar ve toplumun tüm kesimleri mücadelelerini birleştirme iradesi gösteriyor. Geçtiğimiz gün meydanda liselilerle buluşan üniversiteliler, onları ablukaya alan polisleri ablukaya alan halk, bize bu birleşme iradesinin mesajını verdi. Şimdi bu iradeyi örgütleyerek mücadeleyi büyütmek gerekiyor.
"Karbon Zirvesi"ne karşı eylemden hemen sonra yasa tasarısının çekilmesinde artan tepkilerin katkısı çok yüksek elbette. Bunun için ormanlardan meclise kadar yıllardır süren mücadelelerin kattıkları. "Küreselciler" daha fazla kontrol için bu tür yasaları dayatıyor. Bilim bize iklim krizinin derinleştiğini ve bu düzende devam edersek çok daha hızlı derinleşeceğini açık açık gösteriyor. Bu "muktedirlerin" ise bireysel/toplumsal tüm özgürlükleri kısıtladığı zaten ayan beyan ortada, bunun için iklim krizine sarılmaya da ihtiyaç duymuyorlar. Bilimdışı ve komplo teorisi örgütlenmelerle kasıtlı olarak "etki ajanı", "hayvanları koruma" adı altındaki yasa düzenlemeleri süreçlerinde olduğu gibi dezenformasyon kampanya ağlarıyla nasıl toplumsal bölünmeyi ve nefreti yaygınlaştırdığını hatırlayalım.
Faşist, politik islamcı örgütlenmeler halkta infial uyandıran bu gündemlerde yer yer antikapitalist görünen söylem ve talepleri sahiplenseler de onların esas işlevi halkın siyasi iktidara öfkesini yönelttiği anlarda ideolojik bulanıklık yaratmak, ezilenlerin bir kısmını arkasına yedekleyerek öfkeyi soğutmak, sosyalistlerin etki alanını daraltmak oluyor. Yeniden Refah Partisi (YRP) gibi kesimlerin iklim kanununa karşı çıkışının arkasında yasanın Türkiye kapitalist sınıfının şu ya da bu kesiminin çıkarıyla uyuşmama hali elbette bulunuyor, ancak bu sermaye kesimleri farklı telafi mekanizmalarıyla bu yasalardan etkilenmeden kurtulduklarından hareketlerin arkasında büyük sermaye örgütlerini görmüyoruz, aksine sermaye kesimleri AB ile ticareti rahatlatacağından "yeşil dönüşümü" kısık sesle de olsa destekliyor. Komplo teorisyenleri ise dönemsel bir sosyal medya dalgası olarak kenarda kullanışlı araç olarak bekletilmeyi sürdürüyor. Mevcut iktidarın bu en yaşamsal yasalarla oynama yöntemi şu gibi duruyor: Toplumsal tepkiyi ölçme süreci, ardından bazen yıllarca süren kampanyalarla muhalefeti kırma, tepkinin yükseldiği anlarda bu girişimleri geri çekip gündemlerin karışık olduğu zamanlarda sessiz sedasız yürürlüğe koyma. Tam olarak bunun için mücadele alanlarının doğal kesişim noktalarını tespit etmeliyiz, bunun üzerinden halk hareketini örgütlemeye devam etmeliyiz.
Bugün rüzgar halklardan doğru esiyor, sokaklar bir gün bile boş kalmıyorsa, sarayın üstüne kurulduğu o çürük temel sarsılıyor demektir. Artık tüm mücadelelerin birleşme zemini ayan beyan ortada; sokaktaki hareketin ne yöne gideceği siyasi öncülüğün halkın haklı talepleriyle ne kadar birleşebildiğine, halklarla kuracağı iletişimin gücüne bakıyor. Korku duvarı yıkıldı derken haklıydık, birleşik mücadele derken haklıydık. Somut durumun somut analiziyle hakikati gözler önüne sererken, onu gizleyenleri teşhir etmeye ve alanları birleştirmeye devam etmek zorundayız.
İklim inkarcılığı yine öncülleri gibi ayrışmayı körüklemeye gitmeden, bugün çekilen iklim yasa tasarısının zaferini kendine mal etmeden ve bölgelerimizde tam hızıyla devam eden topraksızlaştırma, yoksullaştırma, rant ve talanın devam ettiğini görerek, ekoloji mücadelesinin devamını getirelim. Şimdi komisyondaki İklim Ticaret Kanununu hedef alan tüm kesimler süren kitle seferberliğinin içine akmalı, oradaki ekoloji sesini yükseltmeli. Talepleri yeni bir yasa değil, yeni bir toplumsal düzen olarak yükseltmeli. İki gün boyunca "Karbon Zirvesi"ne sponsor olup konuşma yapanlar, talanı, soykırım ve savaşları körüklemeye devam ediyor.
Ekoloji mücadelesinin tek odağı bu iklim yasası değil; her köyde ve mahallede on yıllardır süren JES, GES, HES, termik, nükleer, altın madenciliği karşıtı mücadeleler, orman köylülerinin mücadeleleri, zeytin direnişleri; nefes aldığımız her yerde, suyun ve toprağın olduğu her yerde devam ediyor. Bu mücadeleler, diğer tüm mücadelelerle ortak bir düşmanı paylaşıyor: Küresel kapitalizm.