6 Mayıs 2024 Pazartesi

Cem Karsan yazdı: Gül kokulu Madonna, eşitlik ve kira grevi

Herkesin eşitlendiği fikrine kimse aldanmasın. Toplumlar açısından ölümcül salgınların küresel boyutlara ulaştığı her dönemin tipik fikridir bu. Bu eşitlik, kral ve dilencinin aynı iştahla acıkmasındaki eşitlik neyse o kadardır. Daha fazlası değil! Her ikisi de acıkır, ama kral daima tok, dilenci ise aç yatar.

Dünyaya Covid-19 virüsü kadar hızlı yayılan bir başka şey daha var: "herkesin eşitlendiği" fikri. Toplumlar açısından ölümcül salgınların küresel boyutlara ulaştığı her dönemin tipik fikridir bu. Kara veba, sarı humma ya da İspanyol gribi gibi pandemi döneminde de "eşitlik" fikri yaygın hale gelmiş, devlet yöneticileri, politikacılar, din insanları, yazarlar, şairler bu fikri işlemiş. Stanley Kubrick'in 1700'lü yılları anlatan "Barry Lyndon" filminin sonsözündeki gibi herşey: "İyi ya da kötü, yakışıklı ya da çirkin, zengin ya da fakir… Şimdi hepsi eşit!" 

Covid-19 salgınında da bunu yaşıyoruz. Eşitlenme fikri küresel bir kabul görmüş durumda. Her gün birileri çıkıp bu fikri dillendiriyor. Son ve çarpıcı örneği Madonna'nın sosyal medya paylaşımı oldu. 

"Salgın büyük bir eşitleyici ve onunla ilgili en kötü şey aynı anda onun en iyi yanı. Salgınla ilgili korkunç olan şey hepimizi birçok açıdan eşit hale getiriyor olması. Salgınla ilgili muhteşem olan şey ise bizi birçok açıdan eşit hale getiriyor olması."

Madonna, biraz diyalektik, biraz sofistike ve alengirli olan bu mesajını lüks banyosunun süt ve güllerle dolu küvetinde yayınladı! Dünya üzerinde 3 milyar insan bırakın sütü, temiz suya dahi ulaşamazken verilen bu mesaj eşitlendiğimiz fikrinin nasıl sahte bir şey olduğunu gösteren iyi bir örnek oldu.

Herkesin eşitlendiği fikrine kimse aldanmasın. Bu eşitlik, kral ve dilencinin aynı iştahla acıkmasındaki eşitlik neyse o kadardır. Daha fazlası değil! Her ikisi de acıkır, ama kral daima tok, dilenci ise aç yatar.

SORUN SALT EKONOMİK DEĞİLDİR
Salgın bütün dünyada hızla yayılıyor. Pandemi yayıldıkça egemen sınıfın kan emiciliği ve açgözlülüğü daha da belirgin hale geliyor. En gelişkin kapitalist devletlerde dahi salgına karşı kamu sağlığı kapasitesinin sınırlarının ne denli dar olduğu görülüyor. Sosyal izolasyon zorunluluğu topluma dayatılırken işçi sınıfı toplu üretim alanlarına sürülüyor. Milyonlarca işçi çalışırsa salgın, çalışmazsa açlıkla karşı karşıya kalıyor. Öte yandan işsizlik dünya genelinde müthiş bir hızla artıyor.

Ancak sorun yalnızca ekonomik değildir. Düpedüz halk sağlığı ve güvenliği sorunudur. Hali hazırda zaten açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşayan milyonlarca insan mevcut gelirden de yoksun kaldıkça açlığın pençesine düşecek, hastalık riskine daha açık hale gelecek. Öte yandan çaresizlik ve yoksunluk insanları intihara sürükleyerek başka bir yokoluşa itecektir. Veba salgını karşısındaki çaresizliğin aileleri nasıl evlerine kapatıp bir tür toplu intihara sürüklediği insanlık hafızasında kayıtlıdır. Emekçi sol hareket, tutarlı demokratlar, aydınlar sorunu bu yanıyla ele almalı, muhakkak bir mücadele yolu açmalıdır.

YENİ FİKİRLER YENİ BİÇİMLER
Şüphesiz, çelişkiler derinleşir ve eşitsizlikler daha görünür hale geldikçe yeni fikirler de boy verecek, bu fikirleri hayata geçirecek insanlar görünür olacak, yeni tür eylem ve tepki biçimleri yaşamımıza girecek.

Misal, ABD'deki kira grevi. Son iki haftadır ABD'nin birçok eyaletinde kiracılar 1 Nisan'dan itibaren kira grevine gideceklerini, kiralarını ödemeyeceklerini sosyal medyada dolaşıma soktukları bir formla duyuruyorlar. Emekçi sınıfı içinde bilinen üretim grevi dışında bir yaşam grevi formu gelişiyor.

Ancak ABD için yeni bir eylem biçimi değil bu. Özellikle 2008 Mortgage krizi döneminde başlayan, giderek sendika başta gelmek üzere farklı türden kiracı örgütlenmelerine ulaşan bir sürecin ürünü. Örneğin "SeaSol" diye bir kiracılar ağı var ve bu konuda etkin. Kapitalizmin dünya genelinde yaşadığı bunalımdan çıkamadığı süre boyunca ABD'de kira grevleri yaşandı. Kiracı sendikalarının ve örgütlerinin eylemleri en son 2016'da gündeme geldi. Bugün ise yalnızca ekonomik kriz değil, krizi emekçiler adına daha da katmerleştiren salgın koşullarında gelişiyor bu grev. Sosyal izolasyonun olduğu koşullarda sosyal medya grev ağını örgütlemenin en etkili aracı haline geliyor. Her şeyden önemlisi yoksullar arasında yalnız olmadıkları duygusu ve fikri belirginleşiyor. Bir tür örgütlenme ve harekete geçme zorunluluğu bilince çıkıyor. Grevin belki de en önemli etkisi bu.

Elbette bu eylemin içeriği tartışılabilir. ABD'deki kiralama sistemiyle Türkiye'deki sistem bir ve aynı değil. Üstelik vurgulandığı üzere ABD'de bu eylem biçiminin bir geçmişi olduğu gibi kiracıların da bir örgütlülüğü var. Bugün daha ziyade "ev sahiplerine yollamak üzere hazırlanmış örnek mektuplar" sosyal medyada dağıtıma çıkarılıyor ve kiracının talepleri gündemleşiyor. Ancak eylemin hedefi devlet ya da kapitalist sistem değil. Arada eyalet yönetimlerine yazılmış ve gerçek bir kira yardımı isteyen mektuplar ve imza metinleri olsa da esas olarak muhatap "landlords", yani ev sahipleri… 

Dolayısıyla grev formundaki bu mücadele kiracı ve mülk sahibi arasında verilmiş oluyor. Kısmi sosyal yardımın (kira yardımı vb.) olduğu kimi eyaletlerde ya da "social housing-toplu konut" uygulamasının olduğu yerlerde işin içine belli düzeyde devlet ya da banka sistemi girmiş olsa da yine de bu grevin karakterini değiştirmiyor.

Yakın tarihte Franco diktatörlüğü döneminde Barcelona'da "İpotek Karşıtı Hareket" de özellikle kira öder gibi ev sahibi yapılanların (burada TOKİ'yi hatırlayalım!) örgütlediği bir eylem biçimi olarak gelişti. Fakat bu eylemin hedefinde kredi sağlayarak borçlandıran banka tekelleri vardı ve dolayısıyla sınıf mücadelesi zemini daha güçlüydü.
 
TÜRKİYE'DE DURUM
Salgın söz konusu olduğunda ağır bir tabloyla karşı karşıya kalan Türkiyeli yoksullarda da benzer sorunlar gündeme gelecektir, geliyor da. Açlık sınırında olanlar bir yana, yoksulluk sınırında yaşayan, asgari ücretle kıt kanaat geçinen milyonlar şimdi daha büyük bir yoksulluk tehlikesiyle karşı karşıya. "Çalışmazsam kiramı, faturalarımı nasıl öderim?" sorusu salgın karşısında evde kalma çağrısı yapanlara verilen en gerçekçi yanıt oluyor.

TÜİK verilerine göre 2017'de 6 milyon kiracı hane varken, 2018'de bu tutar yüzde 11 artışla 6,7 milyona ulaştı. Buna karşılık krizle beraber kendi evinde oturanların sayısı ise değişmedi. AKP dönemi boyunca haneler içindeki kiracı sayıları gittikçe arttı. 2002 yılında her 100 hanenin 18,7'si kiracıyken, 2018'de bu sayı 28,5'e çıktı. Nüfusun kiracı olan kısmı her ay gelirinin önemli bir kısmını ev sahiplerine verdi.

TÜİK'in geçen yıl yayınlanan hane halkı tüketim harcamaları verilerine göre yurttaşların en önemli gideri konut ve kira harcamaları oldu. Hane halkı 100 liralık harcamasının 23,7 lirasını kira ve konut giderleri (doğalgaz, elektrik, su vb. faturalar) için harcıyor. Nüfusun en yoksul kesimlerinde bu tutar 31,4'e çıkıyor. Bunlar yalnızca hane verileri ve kiralık işyerleri bu verilere dahil değil. Üstelik Türkiye'de kira ya da konut giderleri desteği diye bir devlet yardımı da yok.

Sadece bu veriler dahi Türkiye ve Kürdistan'da işçi sınıfı ve ezilenlerin salgın karşısında ne denli zor durumda olduğunu gösteriyor.

ÇÖZÜM: YAŞAM GREVİ
Sorunun ortaya konuluşu böyle. Asıl mesele çözümü bulmakta. Belki Türkiye'de ABD'deki gibi bir kira grevi örgütlenmeyebilir. Dahası bunu bir şablon olarak almak zorunda da değiliz. Ama asıl nokta bu değil. Hiç beklenmedik ve olağanüstü koşullarda dahi mücadelenin kendisine bir yol açabileceğini, yeni eylem ve örgütlenme biçimlerinin gündemimize girebileceğini gösteriyor kira grevi. Bilinir, grev üretim sahasını esas alan ve işçinin üretimden gelen gücünü kullandığı bir eylem biçimi. Üstelik bu salgın koşullarında dahi işçileri üretime zorlayan patronlara karşı en acil ve etkili seçenek olarak işçi sınıfının önünde duruyor. Ne var ki, şimdi "evde kalma zorunluluğu" mücadele sahasını olduğu kadar mücadele biçimlerinin etki alanını da genişletiyor. İşçi ve işsiz milyonlar aynı yaşamsal talep etrafında buluşuyor. Çalışan işçinin de, işinden atılan işsizin de, dükkanı kapanan yoksul esnafın da yaşamsal ihtiyaçları ortak. Ve bu ortaklık talep ve mücadele biçiminde de ortaklaşma zemini buluyor kendisine. Üretim sahasındaki grev formu giderek bir yaşam grevi formuna bürünerek tüm ezilenleri işçi sınıfının etrafında birleştiren bir rol oynayacak düzeye ulaşıyor. İş sahalarında salgınla burun buruna çalışan işçiler, evde çifte sömürüye ve şiddete dünden daha fazla maruz kalan kadınlar, işsizler, memurlar, esnaflar, emekliler, kredi borcu olan öğrenciler, bankalara ve TOKİ'ye borçlananlar ve daha birçok kesim aynı hayati sorunu yaşıyor: kira ve konut giderleri!

'FATURALARI ÖDEMİYORUZ'
Pekala tüm bu kesimlere hitap edecek bir propaganda ağı oluşturmak, sosyal ağlar yoluyla iletişime geçmek, ev örgütlenmeleri yaratmak mümkün. Türkiye'de yaygın özelleştirmeler sonucu doğalgaz ve elektrik başta gelmek üzere enerji sektörü özelleştirildi. Faturalar katmerlendi. Faturasını ödeyemeyen emekçinin elektriği, doğalgazı, suyu kesildi. Salgın nedeniyle oluşan toplumsal tepki ve talep devleti ve yerel yönetimleri kısmi adımlar atmaya zorladı. Fatura alımları 3 ay ertelendi ve borç nedeniyle yapılan kesintiler şimdilik durduruldu. Ancak bu gerçek bir çözüm değil. Salgının ne kadar süreceği ve ne tür sonuçlar doğuracağı henüz belirsiz. Haliyle şu soru akla geliyor: Bugün işten atılan emekçi 3 ay boyunca biriken faturaları zamanı geldiğinde nasıl ödeyecek?

Yükümüzü hafifletmiyorlar, yalnızca şimdilik sırtımıza yüklememiş oluyorlar. Bu sorunun gerçek çözümü işçi sınıfı ve emekçilerin "Yaşam Grevini" gündemine alması ve örgütlemesidir. Tüm işçi ve ezilenlerin "fatura grevini" örgütlemek pekala yaşam grevinin ilk adımı olabilir. "Ertelenmiş değil, ücretsiz fatura" veya "Salgın boyunca ücretsiz elektrik, ücretsiz doğalgaz ve ücretsiz su" talepleri yükseltilebilir. Fatura kesme dönemlerinde sayaçlar okutturulmayabilir, şirketler bu yolla protesto edilebilir. Balkonlardan şarkı söylendiği gibi apartman toplantıları da alınabilir. Kirada oturanların örgütleneceği sosyal medya ağları kurulabilir, dayanışma inisiyatifleri geliştirilerek yaşam grevi çağrıları bu inisiyatifler aracılığıyla yapılabilir.

Sorun yaşamsaldır, dolayısıyla çözüm de ancak yaşam grevindedir. Emekçi sol hareket bu işin öznesi olarak kendisini görmeli ve birleşik bir inisiyatif almalıdır.