20 Nisan 2024 Cumartesi

Berçem Kızılbaş yazdı | Devrimci örgütlenmede meşruiyet bilinci

Devrimci mücadele ve partimiz pek çok zorlu sürecin içerisinden geçerek bir yolu sürdürmeyi, burada bir irade yaratmayı başarıyor. Lakin bu süreçlerin yarattığı etkileri görmezden gelerek yalnızca yolun yürünmesine bakılamaz. Bu yolların, içerisinden geçilen süreçlerin yarattığı erozyonları görmek, ders çıkararak, öğrenerek ve analiz ederek yeniyi inşa etmek en temel noktalardan biridir. Bugün tartışılan en önemli konulardan biri de devrimci meşruluk bilincinin her bir parti militanı tarafından içselleştirilememesi meselesidir.
 

Devrimci sosyalistler olarak yakın zamanda iç örgütlülüğümüzü ve nitelik düzeyimizi yükseltme hedefinden başlayarak, işçi ve emekçileri örgütleme kampanyası başlattık. Bu kampanya kapsamında emekçilerin kapılarını çalıyor, çeşitli faaliyetlerle emekçilerin yaşadığı mahallelere giderek buluşuyor, kadınlar ve gençlerle bir araya geliyor ve onlara örgütlü mücadelenin gerekliliğini anlatıyoruz.

Son yıllardaki sert siyasal koşulların etkisi altında görüyoruz ki, kitle bağlarımız zayıflamış, kitle örgütlenmesinde yüzeyselliğe savrulmuşuz. Bu durumun sorumluluğunu yalnızca mücadelenin sert siyasal koşullar altında yürütülmesine, kitlede oluşan sonuçlara bırakacak değiliz. Zira bizim görevimiz sadece koşulların yarattığı imkanlarla yürümek değil, her yerden olanak örgütleyip yeni elverişli koşullar ve örgütlenme düzeyleri yaratmaktır. Bu yazıda örgütlenme kampanyamızın girişinde hemen tespit ettiğimiz en büyük engellerden birini, örgütlenmedeki devrimci meşruiyet bilincinde yaşadığımız zayıflamayı ele alacağız.

Devrimci mücadele ve partimiz pek çok zorlu sürecin içerisinden geçerek bir yolu sürdürmeyi, burada bir irade yaratmayı başarıyor. Lakin bu süreçlerin yarattığı etkileri görmezden gelerek yalnızca yolun yürünmesine bakılamaz. Bu yolların, içerisinden geçilen süreçlerin yarattığı erozyonları görmek, ders çıkararak, öğrenerek ve analiz ederek yeniyi inşa etmek en temel noktalardan biridir. Bugün tartışılan en önemli konulardan biri de devrimci meşruluk bilincinin her bir parti militanı tarafından içselleştirilememesi meselesidir. "Devrimcinin işi devrim yapmaktır" ve bunun için görevlerinden biri ezilenlerin örgütlenmesi ve savaşımını sağlamak olmalıdır. Bu temelde meşruluk bilincinde yaşanan zayıflama bugün olduğu gibi kitlelere ulaşmakta çekimserlik, görev almak ve bu doğrultuda yeni görevler inşa etmede sorunlara yol açacak, var olanı zedelemeye devam edecektir. Şunu unutmamak gerekir, biz gücümüzü bu düzenin ezilenlere reva gördüğü her türlü zulme karşı mücadele etme meşruluğundan almaktayız. Peki bugün neden kitlelere gitmekte, onlara partiyi anlatmakta ve yapabileceği şekilde görev ve sorumluk vererek mücadelenin öznesi yapmakta çekimser davranıyoruz?

Partimiz açıkça tüm olanakların örgütlenmesi gerektiğini söylerken bizler neden ilişki kurduğumuz bir emekçiyi partimizde örgütlenmeye çağırmakta; olanaklarıyla bize yapabileceği desteği sunmasını istemekten geri duruyoruz? Neden bir ortamda denk geldiğimiz bir gençle politik bir tartışmayı belirli bir amaç doğrultusunda geliştiremiyoruz? Onu örgütleme girişimini bir somut görev bilinci olarak pratikleştiremiyoruz? Her gün selam verdiğimiz bir esnaftan ya da konuştuğumuz bir yakınımızdan en basitinden bir toplantı için ev imkanı istemiyoruz? Cevabını biliyoruz aslında; çünkü onun yerine karar verip görev bilincini esas almıyoruz. Durumu devrimci yönden ele almıyoruz. İmkanı yoklamıyor, devrimci yönden zorlamıyoruz. Örgütçü inisiyatifini ve militanlığını gösteremiyoruz. Daha açık bir dille söylersek; her an, her yerde ve her koşulda devrimcilik ilkesini unutuyoruz.

Şüphesiz burada tartışılması gereken meşruluk bilincinin kavranması ve yaşama geçirmek olacaktır. Bugün şunu kesinkes hatırlamamız gerekiyor; kadınlar, gençler, işçiler ve topyekun ezilenlere temas ederek, ulaştığımız yerden onları mücadelenin öznesi haline getirebiliriz. Böylece bir adım daha ötesine geçebiliriz mücadelenin. Bugün önümüzde duran görev net ve yalındır; kitlelere gitmek, partimizin politikasını anlatmak, bu doğrultuda tam bir ferahlık ve devrimci meşruiyet bilinciyle kitlelerle ilişkilenmektir. İlişkilenip örgütlemeye başladığımız herkese en uygun görev ve sorumluluğu vermektir.

Önümüzdeki süreci yalnızca bir örgütlenme süreci olarak ele alamayız. Aynı zamanda dönemin ihtiyaçlarına yanıt olma, her gün daha yakıcı hale gelen faşist iktidar blokunun devrimci faaliyeti daraltma, gayrimeşru kılınma çabasına karşı yeni bir çıkışın öncülüğünü yapmalıyız. Bu süreç içerisinde "her şeyi kadrolar belirler" parolası bir an bile unutulmamalı, yenilenme ve aynı zamanda yenilenen içinde yetkinlik kazanma örgütlenmelidir. Güvensiz ve temkinli yaklaşım tarzıyla ilişkilenişimizin doğurduğu sonuçları görmeli ve bunu yaratan bağlarla keskin bir şekilde kopuşu sağlamalıyız.

Bu yüzden öncülerimizden öğrendiğimiz gibi: "Yüksek sesle haykırılmalıdır: Komünistlik yüce bir eylemdir. Halkın acılarına duyarlılık ve idealler uğruna fedayı göze almak büyük bir erdemdir."