29 Mart 2024 Cuma

Arjantin'de tersane işçileri yol gösteriyor

Arjantin toplumu ekonomik krize karşı daha önce de ayaklanma deneyimlerden geçmiş, 2001'de onlarca insanın hayatını kaybettiği "devrimci günlerde" halk krizin hesabını sormuş ve devleti derinden sarsmayı başarmıştı. Bugün bu taze deneyimin ışığında işçi ve emekçiler, IMF ve tüm diğer emperyalist boyun eğdirme saldırısına karşı geri adım atmayan, kararlı bir direniş sergiliyor.
Arjantin'de, emperyalist küreselleşme düzeninin burjuva terminolojiyle "neoliberal" saldırıları, işçi sınıfını, emekçileri, kadınları ve gençleri yeni sınavlardan geçiriyor. Mauricio Macri yönetimin Haziran'da IMF ile yapmış olduğu anlaşmalar sonucunda ülkenin maruz kaldığı "yapısal uyum programı" ile halk yoğun kemer sıkma politikalarıyla karşı karşıya. Bu saldırılar karşısında özellikle tersane işçilerinin geliştirdiği mücadeleler ise işçi sınıfı ve tüm ezilenlere yürünmesi gereken yolu gösteriyor.
 
Arjantin Pezosu'ndaki devalüasyon, yükselen dış borçlar, yoğun sermaye kaçışı, hızla yükselen enflasyon oranı, faiz oranlarının fırlaması vb. gelişmelerle Arjantin, kapitalizmin emperyalist küreselleşme evresindeki tipik mali ekonomik sömürge bir ülkenin yaşadığı/yaşayacağı krizlerden geçiyor. Haziran'da başkan Mauricio Macri liderliğindeki hükümet yine Uluslararası Para Fonu'ndan (IMF) 'yardım' talebinde bulunmuştu. Bu kapsamda IMF ile yapılmış olan anlaşmalar sonucunda 50 milyar dolarlık borca IMF'nin meşhur "yapısal uyum programı" eşlik etti; iç pazarın yeniden yapılandırılması ve özelleştirme projeleri; başka bir deyişle halkın yoksullaşması, çok sayıda iş yerinin kepenk kapatması, ücretlerin düşürülmesi (ki zaten fırlayan enflasyondan kaynaklı reel ücret azalmaktaydı), yani toplamda ekonomik krizle başetme adına borç batağı yolunda çözümsüzlüğün derinleşmesi. Böylece, ilk kredinin serbest bırakılmasına rağmen enflasyon yükselmeye devam etti ve yüzde 42 seviyesine ulaştı.
 
IMF ile yapılan anlaşmalar Arjantin halkı tarafından cevapsız bırakılmadı. Anlaşmanın hemen ardından 26 Haziran'da ülkeyi felç eden bir günlük genel grev gerçekleşti. Bu genel grevin ardından kitlesel eylemler devam etti. 12 Eylül'de, kriz karşısında yasal düzenlemeler ve Arjantin Pezosu'nun korunması talebiyle 150.000 kişi Buenos Aires sokaklarını doldurdu. IMF yaptırımları ve kriz karşısında mücadeleler devam ederken, içlerinden özellikle biri öne çıktı. Bu işçi direnişi, başkent Buenos Aires'a yakın mesafedeki, uzun bir mücadele geleneği olan Rio Santiago tersanesinde gerçekleşti. Bu tersane 90'lı yıllarda Menem hükümetinin özelleştiremediği tek kamu şirketi. Bir bakıma, Arjantin'deki tersane işçilerinin ve tüm işçilerin bir kalesi niteliğinde. 3300'den fazla işçinin çalıştığı Rio Santiago tersanesinde planlanan özelleştirme, aslında tüm işçilere yönelen yeni bir saldırı dalgası anlamına geliyor. Bu süreçte örgütlülüklerini koruyan işçilerin öfkesi 21 Ağustos'ta kitlesel gösterilerle kendini gösterdi, eylemlerde polisle çatışmalar yaşandı. Macri yönetimi, polislerine eylemleri en sert şekilde saldırma talimatı verdi. Biber gazının ve plastik mermilerin de kullanıldığı polis saldırılarında bir eylemci polis aracı tarafından ezildi. Israrlı eylemleri sonucunda tersane işçileri 13 Eylül'de zafer elde ettiler. Tersane yönetimi ile gerçekleşen sekiz saatlik bir görüşmenin ardından işçiler, tersane yönetiminin planlanan özelleştirmeyi durduracak bir protokol imzalamasını sağladılar.
 
Arjantin'de mücadele yürüten Devrimci Komünist Parti (PCR) Merkez Komitesi, Arjantin halkının önündeki temel görevleri ve tersane işçilerinin mücadelesinin işaret ederek: "Çok sayıda kitlesel mücadelelerin yaşandığı, gündemin sokakta belirlenmesi gerektiği bir dönemden geçiyoruz. İstihdam ve ulusal sanayinin korunmasında kendi işlerini savunarak sergiledikleri duruşla Rio Santiago'lu işçilerinin mücadelesi aslında bir dönüşüme işaret etti. Kararlılıkları, kurdukları işçi meclislerinin yüksek demokrasi uygulamaları, delege sistemleri, sendikaları ve mücadele birlikleri kurmaya dönük sergiledikleri çabaları ile tersane işçileri büyük bir prestij kazandılar. Ancak zaferlerini garantilemek için daha fazla dayanışmaya ihtiyaçları var." Açıklamada ayrıca 24-25 Eylül'de gerçekleşecek olan genel greve katılma ve tüm işyerlerinde meclisler kurma çağrısı yapılıyordu. Arjantin'deki iki büyük sendikal konfederasyon CGT ve CTA'nın öncülüğünü yaptığı genel grev tüm Arjantin'de ve Buenos Aires'te kitlesel eylem ve mitinglerle gerçekleşerek yaşamı durdurdu. Eylemlerde "IMF'den çık!", "Açlığa artık yeter!", "Halkçı toprak reformu!" gibi sloganlar yükseltildi.
 
BM toplantısı için ABD'de bulunan Macri ise Pazartesi günü memleketinden uzakta büyük finans şirketleriyle düzenlenen yemekte gelecek yıl genel seçimler düzenleneceğini duyurdu. Salı günü ise ülkenin Merkez Bankası başkanı Luis Caputo istifa ettiğini duyurdu. Türkiye'de de bağımsızlığı üzerine yürütülen tartışmalarla bağımsız olması halinde yabancı yatırımcı gelir, kriz olmaz dar görüşlüğüyle burjuva iktisatçıları kapitalizm nasıl daha iyi uygulanır tartışmasına sürükleyen Merkez Bankası, Arjantin'de de benzer bir süreçten geçiyor. Macri, yeni kemer sıkma politikaları için ABD'den icazet aldığı bu günlerde PCR'nin de aralarında bulunduğu örgütler 30 Kasım-1 Aralık arasında Arjantin'de yapılacak olan G-20 zirvesinin emperyalist saldırganlığın bir parçası olduğunu ve bu saldırganlığın direnişle teşhir edileceğini duyurdular.
 
Arjantin toplumu ekonomik krize karşı daha önce de ayaklanma deneyimlerden geçmiş, 2001'de onlarca insanın hayatını kaybettiği "devrimci günlerde" halk krizin hesabını sormuş ve devleti derinden sarsmayı başarmıştı. Bugün bu taze deneyimin ışığında işçi ve emekçiler, IMF ve tüm diğer emperyalist boyun eğdirme saldırısına karşı geri adım atmayan, kararlı bir direniş sergiliyor. Eğitim emekçilerinin, sağlık çalışanlarının ve öğrencilerin başını çektiği direnişler sokakta önemli bir güç biriktiriyor. Son dönemde kürtaj yasağının kaldırılması ve kadına yönelik şiddete karşı ayağa kalkan kadın hareketi de ekonomik krize karşı gelişen hareketin doğal bir bileşeni olarak mücadelede ısrar ediyor.
 
Benzer süreçlerin, kitle hareketlerinin bölge özelinde tüm Latin Amerika'da, dünya çapında ise tüm mali ekonomik sömürge ülkelerde farklı boyutlarda ve farklı yapısal özelliklerle patlak verdiğini çok açık bir şekilde gözlemliyoruz. Sadece son birkaç ay içinde Irak, İran, Ürdün, Türkiye, Nikaragua, Arjantin'de ve hatta Rusya, İngiltere ve ABD gibi emperyalist ülkelerde de ekonomik sorunlar zemini üzerinden yükselen ancak hızla alışılmış sendikal mücadeleleri aşıp politik taleplere yönelen mücadeleler emperyalist kapitalist sistemin dünyasal krizinin şiddetlenerek sürdüğünü gösteriyor. Sistem krize çözüm üretemiyor, onu sadece derinleştiriyor ve işçi sınıfı ve ezilenler giderek tek çözümün bu çürümüş sistemden kurtulmak olduğunu her geçen gün kendi eylemleriyle deneyimliyorlar.