6 Mayıs 2024 Pazartesi

Açlık grevi direnişçisi Saygılı: Zaman cesaretle ileri atılma zamanıdır

Tekirdağ 1 Nolu F Tipi Hapishanesi'nde süresiz açlık grevinde olan Ali Haydar Saygılı, direnişin mutlaka kazanacağını belirtti, "Zafer için bu direnişin daha da büyümesi, halklarımızın güncel ve pratik eylem konusu haline gelmesi şarttır. Bu nedenle tayin edici rol dışarıya düşüyor. Şimdi durup bekleme zamanı değil. Geçmişten günümüze bütün direniş geleneği ve birikimine yaslanarak seferber olma, cesaretle ileri atılma zamanı" dedi.
Leyla Güven'in başlattığı süresiz açlık grevi eylemi binlerce tutsağın katılımı ile sürüyor. MLKP dava tutsaklarından, Bakırköy Kadın Hapishanesi'nden Hülya Gerçek, Sincan Hapishanesi'nden Muhabbet Kurt, Kırıklar 1 Nolu F Tipi Hapishanesi'den Aydın Akyüz ve Tekirdağ 1 Nolu F Tipi Hapishanesi'den Ali Haydar Saygılı da süresiz açlık gerevi eylemini sürdürüyor.
 
Açlık grevi direnişinin 37. gününde olan Ali Haydar Saygılı ETHA'nın sorularını yanıtladı. Direnişin mutlaka kazanımla sonuçlanacağına inandığını belirten Saygılı, "Kuşkusuz zafer için bu direnişin daha da büyümesi, halklarımızın güncel ve pratik eylem konusu haline gelmesi şarttır. Bu nedenle tayin edici rol dışarıya düşüyor. Şimdi durup bekleme zamanı değil. Geçmişten günümüze bütün direniş geleneği ve birikimine yaslanarak seferber olma, cesaretle ileri atılma zamanı" dedi.
 
Ali Haydar Saygılı'nın sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:
 
Kendinizden bahseder misiniz?
 
Koçgiriliyim. Kürt ve Alevi bir ailede büyüdüm. '90'ların ortalarında örgütlü devrimci mücadeleye atıldım. Alevi örgütlerinde, yöre derneklerinde, emekçi semtlerde devrimci faaliyet yürüttüm. 2008'den beri tutukluyum. Leyla Güven'in, İmralı tecridinin sonlandırılması talebiyle başlattığı eylem etrafından gelişen direnişte yer almak üzere MLKP dava tutsakları olarak 1 Mart 2019'da başlattığımız açlık grevini, 15 Mart'tan itibaren üç yoldaşımla beraber süresiz açlık grevi olarak sürdürüyorum.
 
Daha önce böyle bir eylemde yer aldınız mı?
 
İçeride veya dışarıda destek, dayanışma ya da protesto amacıyla sayısız kez süreli açlık grevi yaptım. İlk kez bir süresiz açlık grevi eyleminde yer alıyorum.
 
'DEVRİMCİ GÖREVLERİ OMUZLAMANIN, SİPER YOLDAŞLIĞINI BÜYÜTMENİN ONURUNU YAŞIYORUM'
 
Ne hissediyorsunuz?
 
Öncelikle heyecanlıyım, coşkuluyum. Bu onurlu ve tarihi direnişin bir parçası olmanın, yoldaşlarımla birlikte ön safta, üzerimize düşeni omuzlamanın gururun yaşıyorum.
 
Aslında tecrit karşıtı mücadele ve ölüm orucu, süresiz açlık grevi eksenli zindan direnişleri bizim kuşağımız için ileri çıkma, yenilme ve kendini direnişe göre yeniden örgütleme momentleri oldu, oluyor. '96'da yoldaşlar, siper yoldaşları bedenleriyle hücuma kalkıp hücre-tecrit saldırısını püskürttüklerinde, dışarıda bizim de saatimiz direnişe ayarlıydı. Hüseyin Demircioğlu yoldaşın 'ilk ben olmalıyım' sözünü feda ve hücum ruhunun en yalın ifadesi olarak şiar edindik. 2000'de gündeme getirilen ve 19 aralık katliamıyla fiilen uygulamaya konulan F Tipi tecrit saldırısına karşı yükseltilen en büyük bedellerle sürdürülen ölüm orucu direnişinde de, dışarıda bir mücadele barikatı örmeye, her yol ve araçla tutsakların sesini duyurmaya, yaşamı savunmaya çalışıyorduk. Bu kapsamda yürüttüğümüz '3 kapı, 3 kilit' kampanyasının afişlerini yaparken Mart 2002'de tutuklandım. Üç yıl F tipinde kaldım. Bu direnişte ölümsüzleşen Hüseyin Kayacı, Tuncay Yıldırım yoldaşların yerini doldurmak, direniş ekibinde yer almak için gönüllü olup sıra bekleyenlerdendik. Süreç fiilen direnişe dönüştürülünce, tecrit karşıtı mücadele devrimci kimliğimizi, örgütlülüğümüzü, kazanılmış haklarımızı ve mevzilerimizi savunduğumuz, devrimci yaşamı ürettiğimiz baş eğmez, teslim alınamaz sürekli bir direniş hali olarak süregeldi. Şimdi Leyla Güven'in öncülüğünde yeniden yükselen direniş, tecridi sonlandırma talepli yeni bir hücum dalgasına dönüşürken, kolektif olarak dışında kalmamız düşünülemezdi. Ve nihayet sıra bize de geldi. Bu nedenle ayrı bir heyecan duyuyorum. 
 
Zindanda olmanın kahrediciliğini yaşadığımız, bu mekanlara sığamadığımız günler oldu. Uğurladığımız yoldaşların dayanılmaz sızısı saplandı yüreğimize. Kalleş katliamlarda toprağa düşen genç ömürler için isyana durduk. Ölümsüz anılarını ve düşlerini de taşıyoruz göğsümüzde. Şimdi onlar için de düşüyoruz yola; onlara layık olma sorumluluğuyla ileri çıkıyoruz.
 
Ayrıca mücadelenin bir çok cephesinde omuz omuza direndiğimiz, birlikte dövüştüğümüz ve büyük bedeller ödediğimiz kavga yoldaşlarımızla bu mevzide devrimci görevleri omuzlamanın, siper yoldaşlığını büyütmenin onurunu yaşıyoruz.
 
'İMRALI TECRİDİ HAPİSHANELERDEKİ TECRİDİN EN KOYUSUDUR'
 
Eylemi nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
Tecride karşı mücadelemizi yıllardır fiili direniş biçiminde sürdürüyoruz. Zulme boyun eğmedik, eğmeyiz. Ancak tecrit ortadan kalkmış değil. Üstelik son bir kaç yıldaki saldırılar, hak gaspları, yasaklar, sürgün, baskı ve işkencelerle daha da ağırlaştırıldı. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki İmralı tecridi ise hapishanelerdeki tecrit saldırısının en koyusu, en ağırıdır. İmralı'yla sınırlı kalmayıp, diğer hapishanelere de doğrudan yansıtılmaktadır. Örneğin hapishanelerdeki 'ağırlaştırılmış müebbet' rejimi, İmralı tecridinin yansımasıdır. Keza bir çok hapishanede tutsakların haberleşme, yayınlara erişim, avukat ve savunma,tedavi hakları vs. burjuva hukuk dahi resmen ve alanen çiğnenerek yok sayılıyor. Tutsakların düşünsel faaliyet ve yaratımları, sosyal etkinlikleri dahi engelleniyor. Bu politikaları, kendi hukuklarını da hiçe sayarak ilk uyguladıkları ve sürdürdükleri yerin İmralı olduğu da herkesin malumu. Bu yüzden tecrit karşıtı mücadelemizin dolaysız bir parçasıdır.
 
'TECRİT İÇERİDE VE DIŞARIDA KIRILMADAN HALKIMIZ NEFES ALAMAYACAK'
 
Öte yandan tecrit rejimi hapishanelerle sınırlı değildir. Faşist devlet geleneğinde var; dışarıdaki toplumsal mücadeleyi geriletmek, devrimci, yurtsever parti ve örgütlerin iradelerini kırmak, karamsarlık ve umutsuzluk yaymak için özel olarak zindanları hedef alır. Faşist iktidar bugün de aynısını yapıyor. Direnen, mücadele eden herkesi hapse atıyor. Kendisinden olmayan herkese ve her kesime hapis ve tecrit sopası sallıyor. Üstelik dışarısını da muhalif aydınlara, sanatçılara, greve çıkan işçiye, hakkını arayan emekçiye, iş ve aş isteyene, kayıp yakınlarına, köylüye, esnafa... Hem siyasi baskı ve tecrit uyguluyor, hem de hapishane tecridiyle gözdağı veriyor. Sözde 'huzur operasyonları', kimlik ve yol kontrolleriyle, ev baskınlarıyla istisnasız herkese silah namlusunu en az bir kere doğrultuyorlar. Öyle bir rejim ki, kimse kendisi veya yakını için, yolumuz karakoldan, adliyeden, hapishaneden geçmez diyemiyor. Yüzbinler, yakınlarıyla beraber milyonlar bu çarklardan geçiriliyor. Mesela 'denetimli serbestlik'le yüzbinlerce insan polis ve yargı takibi altında soluksuz bırakılmış... Bizim 'F tipi yaşam' dediğimiz şey tam da bu! Bu faşist tecrit ablukası içeride ve dışarıda kırılmadan halklarımız rahat nefes alamayacak. 
 
Dolayısıyla İmralı'daki özel ve ağırlaştırılmış tecrit rejimi, bugün hem tüm hapishanelere hem de dışarıya yansıyan boyutlarıyla, tecrit karşıtı, mücadelede kavranması gereken önemli bir halkadır. Leyla Güven'in çıkışı da bu halkaya yüklenmektedir. Gelinen aşamada eylem tecrit karşıtı mücadeleyi yükseltmiş, faşist rejime karşı politik bir hücuma dönüştürülmüştür. Binlerce tutsağın kendini ortaya koyduğu direniş, faşist rejime karşı politik özgürlükler mücadelesi için cephe açmıştır. Devrimci, yurtsever öncüleri teslim alma, kitleleri biat ettirme saldırlarına karşı bir barikat kurmuştur. Yığınlardaki karamsarlığı ve umutsuzluğu tersine çevirecek bir mücadele azmi uyandırmakta, kararlılık ve cesaret aşılamaktadır.
 
Hem tecrit karşıtı mücadele, hem de faşist rejim karşısında ördüğü anti-faşist direniş hattı itibariyle direnişi kendi dışımızda görümüyoruz, göremeyiz. Salt dayanışmayla yetinmemeli diye düşünüyoruz. Kolektif olarak direnişin dolaysız bir bileşeni ve öznesi olmak, içsel kuvvet olarak büyütmek sorumluluğuyla yaklaşıyoruz. Ben de bu bilinçle gönüllü oldum ve direniş ekibinde tereddütsüzce yerimi aldım.
 
'SADECE TECRİDİ KIRMAYACAĞIZ, FAŞİZMİ DE GERİLETECEĞİZ'
 
Başarıya ulaşacağınıza inanıyor musunuz?
 
Kesinlikle inanıyorum. Kazandığımızda sadece tecridi kırmayacağız, faşist rejimi de geriletmiş olacağız. Faşizm yenilmez, geriletilmez değildir. Sırf zindan direnişlerine bile bunun çokça örneği mevcut. Ayrıca direnişin politik basıncının kimi sonuçlarını da süreç boyunca gördük. Faşist iktidar bu durumu uzun süre böyle götüremez. Ancak zorlu bir irade çarpışması olarak sürüyor direnişimiz. Direnmeden, bedel ödemeyi göze almadan kazanılmayacağının da bilincindeyiz. Kolay sonuç almayı da beklemiyoruz. Bu yüzden feda ve hücum ruhuyla öne atılıyoruz; direne direne kanacağız diyoruz. Gücümüzü direnişten ve haklılığımızdan alıyoruz.
 
'GEÇMİŞİN BİRİKİM VE GELENEĞİNE YASLANARAK SEFERBER OLALIM'
 
Dışarıya çağrınız nedir?
 
Direniş tutsakların eylemiyle sınırlı kalmadı. Dışarıda farklı illerde ve kimi ülkelerde süresiz açlık grevi direnişlerinin sürdürüldüğü mevziler açıldı. Ve direniş, öncülerin direnişini çoktan aşmış, bir halk direnişi karakterine bürünmüştür. Kuşkusuz direniş zaferi için bu direnişin daha da büyümesi halklarımızın güncel ve pratik eylem konusu haline gelmesi şarttır. Bu nedenle tayin edici rol dışarıya düşüyor. Şimdi durup bekleme zamanı değil. Geçmişten günümüze bütün direniş geleneği ve birikimine yaslanarak seferber olma, cesaretle ileri atılma zamanı. Devrimci, demokrat, anti-faşist, ilerici, insan hak ve onuru için mücadele eden herkesi ve her kesimi direnişin haklı ve meşru taleplerini bayraklaştırmaya, etrafında saf tutmaya, direnişi toplumsallaştırarak özgürlük ve kurtuluş umudunu büyütmeye çağırıyoruz. 
 
Sözlerimi Şerko Bekes'in dizeleriyle tamamlamak istiyorum: 
 
Biz dağız. Yer değiştirmeyiz
Biz şiiriz kurumayız
Biz rüzgarız eğilmeyiz
Bizler doğum sancılarıyız
     sonumuz gelmez
Bizler yaşamın kendisiyiz
         erimeyiz.
 
Kazanacağımız inancı ve direnciyle emekçi halklarımızı selamlıyor, başarılar diliyorum.”