2 Mayıs 2024 Perşembe

2018 yılı: Ormanlar, zeytinlikler, tarım alanları talan edildi

2018, ormanları, meraları, vadileri, zeytinlikleri, tarım alanlarını enerji-maden ve inşaat şirketlerine peşkeş çeken bir çok projeye ardı adına izinler çıkarılan, hasbelkader halkın itirazlarını değerlendirerek karar veren mahkeme heyetlerinin tasfiye edildiği, her türlü eylemin yasaklandığı bir yıl oldu.
2017 yılı, şirketler için tam bir "Allah'ın lütfü" olmuştu. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ilan edilen "olağanüstü hal" en çok şirketlere yaramıştı. Ormanları, meraları, vadileri, zeytinlikleri, tarım alanlarını enerji-maden ve inşaat şirketlerine peşkeş çeken bir çok projeye ardı adına izinler çıkarılmış, hasbelkader halkın itirazlarını değerlendirerek karar veren mahkeme heyetleri tasfiye edilmiş, söylemeye gerek yok, her türlü eylem yasaklanmıştı. OHAL koşullarına eklenen ekonomik kriz, ekoloji mücadelelerini gündemin alt sıralarına itmişti.
 
2018'de elbette OHAL koşullarını aratmadı.
 
İktidarın politik çıkarlara göre zik zak çizen dış politikasında Rusya ile girdiği ilişkilere bağlı olarak apar topar Akkuyu Nükleer Santrali için temel atma töreni yapılırken, nükleer karşıtlarının etkinlikleri yasaklandı. Çernobil'in yıldönümünde Sinop'ta yapılmak istenen nükleer karşıtı miting de yine yasaklandı. Daha önce de Sinop İnceburun'daki nükleer santral için yapılan ÇED toplantısına halk alınmamış, sonrasında santrale karşı yürüyüş yapan Sinoplulara ise polis saldırmıştı.
 
Bir başka yasak ise Eskişehir'de Alpu Ovası'nda tarım arazisine yapılmak istenen termik santral projesine karşı yapılmak istenen mitinge getirildi. "Afrin operasyonu" bahane gösterilerek koyulan yasağa rağmen Eskişehirliler 3 Mart'ta kitlesel bir yürüyüş gerçekleştirdi.
 
Hem bir emek hem de bir doğa katliamına dönüşen 3. Havalimanının daha inşaatı bitmeden, sırf gösteriş olsun diye açılması ise, OHAL'in tipik uygulaması oldu. Havalimanında çalışan işçilerin talepleri, doğa düşmanı projenin işçiler için de tam bir cehenneme döndüğünü gösterdi. Şirketler için doğa ve emekçiler, en ucuz "kaynaklar"! Bu durum bile, doğanın sömürüsüne karşı mücadelenin emekçilerin sömürüsüne karşı mücadelelerin de temel gündemi olması gerektiğini göstermesi açısından bin nasihate bedeldir. Emeğin hakları için mücadele eden partilerin, sendikaların da ekolojik bakış açısına dayalı emek hakları politikaları geliştirmeleri, ekoloji ve emek hareketleri arasında ortaklıkların geliştirmeleri gerektiği 3. havalimanı deneyiminden çıkarılacak temel sonuçlardan biri.
Bu sonuç, önümüzdeki dönem açısından da hayatidir. Çünkü iktidarın, doğa ve emek düşmanı bir başka "mega projesi" olan "Kanal İstanbul Projesi" etap etap ihale aşamasına getirilmektedir. Saray'dan yapılan 1. ve 2. "100 günlük program"larda Kanal İstanbul Projesi için hazırlıkların tam gaz devam ettiği ifade edilmektedir. Yandaş medyada da bölgedeki arsa kapma yarışının reklamlarına yer verilmektedir. İktidarın borç krizi çıkmazında olmasından dolayı bu "mega katliam projesi" için kaynak bulamayacağı, dolayısıyla projeye başlayamayacağı gibi beklentiler, muhalefeti atalete sürüklemiş durumda. TMMOB ve diğer ilgili birçok kurum, 3. havalimanıyla beraber Kanal İstanbul Projesi'nin başta İstanbul olmak üzere bölgesel ve küresel bir felaketin nedeni olacağını ayrıntısıyla açıklamış durumdalar. Bu nedenle, sendikaların ve emekçi partilerin ekonomik krize karşı ortak başlattıkları kampanyayla birlikte, Kanal İstanbul Projesi'nin engellenmesi için de hızla bir kampanyanın örgütlenmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, 3. havalimanında yaşanan trajedi için gösterilen tepkiler "timsah gözyaşı"na dönüşecektir.
 
Küresel iklim krizi derinleştikçe orman yangınlarının boyutları ve etkileri de daha ağır hal alıyor. Komşumuz Yunanistan'da başkent Atina yakınlarında çıkan yangınlarda en az 83 kişi hayatını kaybetti. ABD'nin Kaliforniya eyaletinde 8 Kasım'da başlayan ve ay sonuna kadar süren yangında ise 88'e çıktığı, 203 kişiden hala haber alınamadığı açıkladı. Yangının yaklaşık 14 bin ev, 514 iş yeri ve 4 bin 265 binayı yok ettiği belirtildi.
 
Orman yangınları Türkiye'de de her yaz olduğu gibi, can yakmaya devam etti. 16 - 23 Temmuz 2018 tarihleri arasında 33 ilde 90'dan fazla orman yangını çıktı. Bu yangınlar hem vatandaşların hem de Orman Genel Müdürlüğü çalışanlarının gayretleri ile söndürüldü. Fakat bazı yerler vardı ki, oralardaki yangınlar ne iktidar tarafından ne medya tarafından görüldü, kabul dahi edilmedi, söndürülmesi için de ilgili kurumlar kılını kıpırdatmadı. Tam aksine yangını söndürmek isteyenler engellendi, durumu yerinde gözlemlemek, alınan tedbirleri denetlemek isteyen milletvekillerinin yolu kesildi.
Evet, Mardin, Hakkâri, Şırnak, Diyarbakır, Bingöl illeri başta olmak üzere bölgedeki birçok ilde ormanlar yandı/yakıldı. Dersim'de bir ay aralıksız orman yangınları vardı. Yangınlara havadan müdahale edilmemesine tepki gösteren HDP, bölgeye bir heyet gönderdi. HDP Grup Başkan Vekili Ayhan Bilgen, İdare Amiri Mahmut Toğrul, ekolojiden sorumlu eşgenel başkan yardımcısı Murat Çepni ile 8 milletvekilinin bulunduğu heyet, yangının sürdüğü Ovacık'a sokulmadı.
Doğa düşmanlığı sadece Saray Partisi'ne mahsus değil, bütün kapitalistler ve hükümetleri doğaya ucuz kaynak gözüyle bakıyor. Nasıl ki, burada orman yangını olduğunda ilk ekolojistler koşuyorsa, Almanya'daki Hambach ormanı için de önce ekolojistler koştu.
 
Almanya'nın Köln kenti yakınlarındaki 12 bin yıllık Hambach Ormanı'nın yüzde 90'lık bir kısmı linyit madeni çıkarmak için yok edilmişti. Kalan kısmın yok olmasını engellemek isteyen bir grup ekolojist beş yıldır ormandaki ağaçların tepelerine kurdukları evlerde yaşayarak orman kırımını engellediler. Alman yasalarına göre eğer ağaçta herhangi bir canlı yaşıyorsa o ağacı kesmek yasak.
Buna rağmen, Avrupa'nın en büyük linyit maden ocağı sahibi RWE şirketi ve Alman hükümeti beş yıl sonra harekete geçerek, 13 Eylül'de 4000 kişilik özel Alman polisi operasyonuyla tüm ağaç evleri yıktı ve orada yaşayan savunucuları gözaltına aldı.
 
Hambach Ormanı direnişi, birçok açıdan öğretici özelliğe sahip. Fakat özellikle bizde çokça "yerli-dışardan gelen"ler arasında bir hiyerarşi kurulmasına karşılık, Hambach'taki direnişçilerin Alman, Fransız, İtalyan, İspanyol, Amerika, Kanada, Belçika ve Türkiyeli ekolojistlerden oluştuğunu vurgulamak gerekir. Ayrıca, doğayı korumakla alternatif yaşam pratiklerinin birlikte yaratılmasının da örneği idi, Hambach direnişi.
Diğer taraftan Hambach Ormanı direnişi, bir yandan "iklim zirvesi" yapıp diğer yandan kârlarını katlamak peşindeki şirket-devlet sistemini de net olarak ortaya koydu.
 
Saray Partisi, kendi yolsuzluk sistemini tabana yayarak hem oy desteği almayı hem de mali kaynak yaratmayı bir yönetim ilkesi haline getirdi. Bunun en somut örneği "imar affı" oldu. 7143 Sayılı yasanın 16.madde ile 3194 sayılı İmar Kanununa geçici madde eklenerek, 18 Mayıs 2018'de Resmi Gazetede yayımlanan, düzenleme ile bütün imar yolsuzluklarına af getirilmiş oldu. Ek Madde'de 2017'den önce yapılmış yapılar için af getirmesine rağmen pratikte yasa çıktıktan sonra da yapılan yeni yapılara imar izni verildi. 31 Aralık'ta bitecek süreyi de uzatma kararı aldılar.
 
Ara ara, "Ayder'e ihanet ettik", "İstanbul'a ihanet ettik" çıkışları yapan Saray Partisi lideri, bir yandan da imar affı ile hem kentleri hem de -daha önemlisi- kırdaki, yaylalardaki aşırı ve hızlı yapılaşmayı da yasallaştırmış oldu. Öyle ki yandaşları bile, özellikle yaylalardaki hızlı yapılaşmanın ifrata varmasından şikâyet etmek durumunda kaldılar.
 
Çevre ve Şehircilik Bakanı Kurum'un 22 Aralık son açıklamasına göre, imar affına 9 milyon 210 bin başvuru oldu. Sadece bu rakamlar bile, batırdıkları ekonomide günü kurtarmak için geleceği gözden çıkardıklarını göstermeye yeterlidir.
 
2018'deki iktidarın 24 Haziran seçimleri ile artık OHAL rejimi "olağan rejim" haline getirmesine rağmen, doğa ve emek düşmanı icraatlarına karşı mücadelenin de ivme kazandığını belirtmek gerekir.
 
Ege'de, Aydın ve İzmir'de jeotermal enerji santrallerine karşı mücadele en önemli gündem oldu. Jeotermal enerjiyi elektrik üretimde kullanan şirketlere karşı topraklarını savunan Egeli köylülere de iktidarın yanıtı jandarma-polis baskısı oldu.
 
İzmir'in Tire ilçesine bağlı Başköy Mahallesi'ndeki köylülerin karşı mücadeleleri sonucunda Tire kaymakamı tarımsal üretime zarar vereceği gerekçesiyle jeotermal şirketinin ÇED raporunun onaylanmadığını açıkladı. Başköylüler JES direnişlerinin başarısını şenlikle kutladı.
JES şirketlerine karşı aylarca direnen Aydın Kızılcaköy halkı, jandarma ve sivil özel güvenlik eşliğinde köye baskın yapmalarına, biber gazlı müdahaleye rağmen geri adım atmadı.
 
Rize'de, Dikili'de, Kaz Dağlarında, Ordu'da, Bursa'da, Menemen'de, Pülümür'de, Çeşme'de, Sakarya'da, Erzincan'da ve daha bir çok yerde şirketlere karşı doğasını, tarlasını, deresini, mahallesini, kıyısını savunan halk sokaktaydı.
 
Ekoloji hareketindeki bu ivmelenmeye Mart 2018 yılında Eskişehir'de gerçekleştirilen buluşmada iki gün süren tartışmaların ardından 56 yerel platformun katılımıyla Ekoloji Birliği'nin kuruluşu eşlik etti. 2017'de Antalya'da öldürülen Ali Ulvi ve Aysin Büyüknohutçu çiftini anmak için yapılan iki günlük etkinlik sonrası yerel platformlar arası iletişim grubu Karancılar'ın kurulması ile yeniden başlayan "birlik/ortaklık" tartışması sonucu Ekoloji Birliği'ni kuruluşu, ekoloji hareketindeki örgütlenme, strateji ve program tartışmaları ve arayışının devam ettiğini göstermektedir. Önümüzdeki dönemde de bu yöndeki arayışların devam edeceğini tahmin etmek zor değil.
 
Yılın sonuna doğru ise üç önemli gelişme yaşandı. Bunlardan birincisi, Artvin'in Kafkasör Yaylası Cerattepe mevkisinde, madencilik faaliyeti için "Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) olumlu" raporunda 22 hektar gösterilen alana verilen işletme izninin 240 hektara çıkarılmasına karşı açılan davada, Rize İdare Mahkemesi kararını verdi. Karar, her şeye rağmen mücadele etmek, umutsuzluğa düşmemek gerektiğini, hareketlerin uzun vadeli düşünülmesi gerektiğini bir kez daha gösterdi.
 
İkincisi, Sinop'ta yapılması planlanan nükleer enerji projesinin yapımı için anlaşılan Japon firmasının projeden çekildiğine dair Japon basınında yer alan haberlerdi. Krizde olan Japon hükümetinin dış yatırımlara desteğini çekmesi, Fransız ve Japon şirketleri arasındaki rekabet, ekonomik krizden dolayı artan maliyetler gibi nedenlerden de olsa projenin iptali ya da gecikmesi her açıdan sevindirici.
 
Diğer sevindirici haber ise, Dersim'den geldi. Ankara 3. İdare Mahkemesi, Bakanlığın Munzur Vadisi Milli Parkı'ndaki HES projelerine izin veren 'üstün kamu yararı' kararını iptal etti. Avukat Barış Yıldırım, mahkeme kararının emsal olduğunu belirterek, Mercan HES'in faaliyetlerinin durdurulması gerektiğini söyledi.
 
Mezopotamya Ekoloji Hareketi, DTK Ekoloji Komisyonu, HDP Ekoloji Komisyonu, Hasankeyf'i Yaşatma Girişimi ve Hevsel Bahçelerini Koruma Platformu'nun çağrısıyla; Ekoloji Birliği, Yeşil Sol Parti, HDK Ekoloji Meclisi, EGEÇEP, İstanbul Kent Savunması'ndan temsilcilerin ve akademisyen Beyza Üstün, Çiftçi-Sen'den Abdullah Aysu katılımıyla, 15 Aralık Diyarbakır'da gerçekleştirilen, "Yerel Yönetimler için Ekoloji Buluşması" da 31 Mart 2019 tarihinde yapılacak olan yerel yönetim seçimleri öncesinde, ekoloji hareketleri arasında ortak bir görüş oluşturulması, hareketler arasında ortaklıkların kurulması açısından önemli idi.
2008 krizi ardından birçok ülkede doğa-emek-demokrasi düşmanı siyasetlerin yükselişine rağmen 2019'a önemli mücadele çıkışlarıyla giriyoruz. Çelişkiler keskinleştikçe dipten akan nehirler birden bire yeryüzüne çıkıp bütün karamsarlığı dağıtabiliyor. Dünyanın her yerinde başka türlü bir dünya arayışı sürüyor "ve sürecek/ yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek".